Sic parvis magna

25 Ocak 2017 Çarşamba

Avrupa Alpler Gezisi Günlükleri - 6. Gün

6. Gün


Dün gece aralıklarla Chris’in sesine uyandım. Maalesef ki hastalığı nüksetti. Gece boyu kustu, artık kusacak bir şey kalmadığından safra kusmaya başladı. Can sıkıcı bir durum, ne yapacağımızı bilmiyorum. Sabah uyandığımda daha iyiydi, ama hiç hali de kalmamıştı. Zoraki bir şeyler yedirdim, ne yapmak istersin diye sordum? Yola devam edelim dedi.

Kısa bir süre sonra Innsbruck’a vardık. Arabayı bir AVM’nin otoparkına çektik, içerideki marketten atıştırmalık bir şeyler aldık ve merkeze doğru yürümeye koyulduk. Yürümek ve serin hava Chris’e iyi geldi, bir süre sonra iyice açıldı. Açıkçası sabah çok korkmuştum ama şimdi daha iyi olduğu kesin.
Innsbruck küçük bir yer çabucak bitti desem yalan olmaz, şimdi Salzburg’a geçeceğiz. Her ne kadar koltukları istediğimiz gibi yatırsak da sürekli arabada kalmak oldukça zorlayıcı oluyor.  O yüzden bu gece kamping alanında konaklayacağız.


Yalnız Alpler Innsbruck’tan çok güzel gözleniyor. Burayı bir de kışın görmek lazım derim.

Salzburg’a geçerken, vakit kaybetmemek için otoyolu tercih ettik. Bu yol bizi önce Almanya’ya geçirdi sonra tekrar Avusturya’ya soktu. Avusturya sınırına yakın Otoyolda epey bir kuyruk vardı bir ara neredeyse tamamen durduk bu sırada yanımızda 34 plakalı bir tır gördüm, camdan çıkardığım Türk bayrağını sallayınca o da havalı kornayla bana karşılık verdi.   :)  Az ileride kuyruğun  sebebini öğrendik, polisi sınırda kontrol yapıyormuş. Arabanın içi perişan polis görse ne der? Dedim ki şu dinlenme tesisinde duralım da arabayı bir temizleyelim. Chris de hak verdi. Çektik arabayı bir güzel çeri çöp topladık, çadırı matı eşyaları tertipledik. Tesisten çıkacağız, polisleri de görüyoruz ama nasılsa kontrol noktası arkamızda kaldı, ne kontrol ne kuyruk hiçbir şey yokmuş gibi yola geri girdik. Sanırım sistemin açığını bulmuşuz.


Salzburg’da kalacağımız kamp alanına vardık. Güzel bir tesis yapmışlar ama fiyatlar pahalı yapacak bir şey yok, kendimize akşam için güzel bir yer seçip merkeze doğru yola koyulduk.  Bir ara kaybolduk, sokakta bir aile gördüm, yaşlı bir teyze ve orta yaşlarda çocukları bir şeyler konuşuyor ama şive tanıdık. Onlara sormak için yaklaştım, Almanca derdimi anlattım, içimden bir ses diyor ki bunlar kesin Türk. Onlar da kötü bir Almanca ile tarife başlayınca, dedim siz Türk müsünüz?  Evladım başından söyleyiversene gare dediler? Hahaha İzmirli olduğunuzu biliyordum ben sizin be teyze :) Chris artık Türk bulmama şaşırmıyor! Onlar tarif etti biz de yolumuzu bulduk. Salzburg büyük ve güzel bir şehirdi. Nehrin iki yakasında dolaştık, Manner’den kurabiyemizi aldık yedik, vakit geçirdik. Hatta şehrin içinde ufak bir de orman var orada yürüyüş bile yaptık!



Bu arada Goncagül hocam da en başından beri gezilerimi takip ediyor, Insbruck fotoğrafımın altına da yorum yapmış, kendisi de aynı zamanda Salzburg’da imiş, fakat internetim olmadığı için geç gördüm ve kendisiyle görüşemedik. Ama görüyorsunuz Dünya küçük :) Bir dahaki sefere kesin görüşürüyoruz hocam ;)

Akşam olmadan kamp alanına geri döndük. Eşyalarımızı düzenledik. Fotoğraf makinemin şarjı da bitmek üzere, maalesef priz olmadan şarj edemiyorum. Kamp alanı içindeki karavanlara sora sora yaşlı bir çifti buldum. Sağ olsunlar şarj ettiler benim için. Bu arada hava akşama doğru bozdu, yağmur altında çadırda uyumak huzur verici olacak, bir de tüm çadır bana kaldı. Chris hasta olduğu için geceyi arabada geçirecekmiş.


Şimdi inziva vakti, yarın yorucu olacak.