Sic parvis magna

25 Ocak 2017 Çarşamba

Avrupa Alpler Gezisi Günlükleri - 6. Gün

6. Gün


Dün gece aralıklarla Chris’in sesine uyandım. Maalesef ki hastalığı nüksetti. Gece boyu kustu, artık kusacak bir şey kalmadığından safra kusmaya başladı. Can sıkıcı bir durum, ne yapacağımızı bilmiyorum. Sabah uyandığımda daha iyiydi, ama hiç hali de kalmamıştı. Zoraki bir şeyler yedirdim, ne yapmak istersin diye sordum? Yola devam edelim dedi.

Kısa bir süre sonra Innsbruck’a vardık. Arabayı bir AVM’nin otoparkına çektik, içerideki marketten atıştırmalık bir şeyler aldık ve merkeze doğru yürümeye koyulduk. Yürümek ve serin hava Chris’e iyi geldi, bir süre sonra iyice açıldı. Açıkçası sabah çok korkmuştum ama şimdi daha iyi olduğu kesin.
Innsbruck küçük bir yer çabucak bitti desem yalan olmaz, şimdi Salzburg’a geçeceğiz. Her ne kadar koltukları istediğimiz gibi yatırsak da sürekli arabada kalmak oldukça zorlayıcı oluyor.  O yüzden bu gece kamping alanında konaklayacağız.


Yalnız Alpler Innsbruck’tan çok güzel gözleniyor. Burayı bir de kışın görmek lazım derim.

Salzburg’a geçerken, vakit kaybetmemek için otoyolu tercih ettik. Bu yol bizi önce Almanya’ya geçirdi sonra tekrar Avusturya’ya soktu. Avusturya sınırına yakın Otoyolda epey bir kuyruk vardı bir ara neredeyse tamamen durduk bu sırada yanımızda 34 plakalı bir tır gördüm, camdan çıkardığım Türk bayrağını sallayınca o da havalı kornayla bana karşılık verdi.   :)  Az ileride kuyruğun  sebebini öğrendik, polisi sınırda kontrol yapıyormuş. Arabanın içi perişan polis görse ne der? Dedim ki şu dinlenme tesisinde duralım da arabayı bir temizleyelim. Chris de hak verdi. Çektik arabayı bir güzel çeri çöp topladık, çadırı matı eşyaları tertipledik. Tesisten çıkacağız, polisleri de görüyoruz ama nasılsa kontrol noktası arkamızda kaldı, ne kontrol ne kuyruk hiçbir şey yokmuş gibi yola geri girdik. Sanırım sistemin açığını bulmuşuz.


Salzburg’da kalacağımız kamp alanına vardık. Güzel bir tesis yapmışlar ama fiyatlar pahalı yapacak bir şey yok, kendimize akşam için güzel bir yer seçip merkeze doğru yola koyulduk.  Bir ara kaybolduk, sokakta bir aile gördüm, yaşlı bir teyze ve orta yaşlarda çocukları bir şeyler konuşuyor ama şive tanıdık. Onlara sormak için yaklaştım, Almanca derdimi anlattım, içimden bir ses diyor ki bunlar kesin Türk. Onlar da kötü bir Almanca ile tarife başlayınca, dedim siz Türk müsünüz?  Evladım başından söyleyiversene gare dediler? Hahaha İzmirli olduğunuzu biliyordum ben sizin be teyze :) Chris artık Türk bulmama şaşırmıyor! Onlar tarif etti biz de yolumuzu bulduk. Salzburg büyük ve güzel bir şehirdi. Nehrin iki yakasında dolaştık, Manner’den kurabiyemizi aldık yedik, vakit geçirdik. Hatta şehrin içinde ufak bir de orman var orada yürüyüş bile yaptık!



Bu arada Goncagül hocam da en başından beri gezilerimi takip ediyor, Insbruck fotoğrafımın altına da yorum yapmış, kendisi de aynı zamanda Salzburg’da imiş, fakat internetim olmadığı için geç gördüm ve kendisiyle görüşemedik. Ama görüyorsunuz Dünya küçük :) Bir dahaki sefere kesin görüşürüyoruz hocam ;)

Akşam olmadan kamp alanına geri döndük. Eşyalarımızı düzenledik. Fotoğraf makinemin şarjı da bitmek üzere, maalesef priz olmadan şarj edemiyorum. Kamp alanı içindeki karavanlara sora sora yaşlı bir çifti buldum. Sağ olsunlar şarj ettiler benim için. Bu arada hava akşama doğru bozdu, yağmur altında çadırda uyumak huzur verici olacak, bir de tüm çadır bana kaldı. Chris hasta olduğu için geceyi arabada geçirecekmiş.


Şimdi inziva vakti, yarın yorucu olacak.

24 Ocak 2017 Salı

Yurt dışında Araba Kiralama Rehberi

Yurt dışında Araba Kiralamak


Yurt dışında araç kiralamak oldukça karmaşık ve zor gibi gözükse de bu yazıdan sonra bazı noktalara dikkat ederek siz de kolayca bunu yapabileceksiniz.

Bir çok gezi yazısı, blog, forum okudum. Daha önce araç kiralayanlarla konuştum, tecrübelerini dinledim. Ve son olarak kendim de bunu gerçekleştirdiğim için artık tüm bildiklerimi derleyip sizlerle paylaşmak istiyorum. Artık bu konu üzerine uzmanlık tezi versem yeri var diyebilirim!


Hazırsanız başlayalım,


Araç kiralama şirketleri


Bir çok araç kiralama şirketi var, bunların bir çoğu da pek ünlü, Sixt, Avis, Budget bazıları. Ama aslında sandığınızdan daha çok firma var ve bir çoğu da bu ünlü firmalardan aşağı kalır değiller, hatta daha ekonomikler. Lakin hepsi oldukça uyanık olan bu firmalar sineği sıkıp yağını çıkarma derecesindeler.


Kritik nokta internetten araç kiralama ve rezervasyon olacak.

Rentalcars.com ve Rhinocarhire.com kesinlikle güvendiğim ve tavsiye ettiğim iki araç kiralama sitesi. Eskiden ayrı firmalardı şimdilerde ise bildiğim kadarıyla ikisi tek bir firma ama fiyatları hala farklılık gösterebiliyor. O yüzden iki siteye de bakmakta fayda var.

Siteler kullanım itibari ile oldukça basit, aracı teslim almak istediğiniz noktayı ve aralığı seçiyorsunuz. Arama butonuna bastıktan sonra da site size elindeki tüm olasılıkları sıralıyor.
Asıl iş bundan sonra başlıyor.

Bazı ipuçları:

Genel olarak hava limanından araç kiralamak daha ucuzdur. Hatta şehir merkezinden shuttle ile hava limanına gidip gelmeyi bile göze aldıracak kadar! Ama araçlar çabuk tükenebilir, o yüzden önceden rezervasyon yaptırmak önemli.

Araç kiralamak da ucuza uçak bileti almaya benziyor. Ne çok erken, ne çok geç yapılmalı! Geç kalırsanız fiyatlar artar, erken kiralarsanız, ücretsiz ek sürücü gibi promosyonları kaçırırsınız. O yüzden sıkı takip edip en uygun gördüğünüz anda rezervasyonunuzu yapın.

Kiralama süresi değiştikçe fiyatlar da değişecektir. Bazen bir gün fazladan kiralamak daha ucuza bile gelebilir. Gidiş-dönüş konusunda net bir tarihiniz yoksa bu şekilde arama yapabilirsiniz.


Türk Ehliyeti


Yeni dağıtılan ehliyetleri sorunsuz olarak yurt dışında kullanabiliriz. Hem kendi aracımızla hem de kiralık araçla gezerken bu konuda herhangi bir sıkıntı yaşamazsınız. (Balkan ülkelerinde rüşvet isteyen memurlar hariç)
Eski ehliyetler ise hala geçerli olmakla beraber, çok eski veya yıpranmış oldukları hallerde kiralama şirketlerince kabul edilmeyebilir, polislere inandırıcı gelmeyebilir. Ayrıca Yunanistan'da bu ehliyetiniz epey yenice de olsa geçmiyor.
Bu sebeple ehliyeti yenisi ile değiştirmeniz her şekilde sizin faydanıza olacaktır.



Araç kiralamanın şartları


Evet en önemli nokta burası. Herkes istediğini alacak diye bir şey yok maalesef.
Her araç kiralama şirketinin kendine göre kiralama şartları var. Kiralık araç bakarken bunları oldukça iyi incelemelisiniz, aksi halde bu noktalar başınıza ciddi sıkıntılar açabilir.

Yaş sınırı
Bazı araçları kiralayabilmek için belli yaş sınırlarını aşmış olmanız gerekiyor. Her firmanın kendi politikası olmakla birlikte genel olarak,

18-22 yaş arasına B sınıfı (Fiesta, Clio, Polo, İbiza, Corsa gibi)
22-25 yaş üstüne C sınıfı (Focus, Megane, Golf, Leon, Astra gibi)
35-40 yaş üstüne spor araçlar ve arazi araçları kiralanıyor. 

Siz yine şartlar kısmında inceleyin. Bazı firmalar daha esnek olabiliyor.


Sürücü tecrübe süresi
Bazı firmalar, belli bir süredir ehliyete sahip olmayanlara yaş durumuna bakmaksızın araç kiralama yapmayabilir. 

Genç sürücü
Her firmanın kendisine göre bir genç sürücü limiti vardır. Kimisi 18-24 arasını genç sürücü olarak tanımlarken kimisi bunu iki kademeye bölerek, 18-21 için daha yüksek, 21-24 için daha düşük bir miktar ek ücret isteyebilir. Bazıları kiralama başına maksimum limit koyabilir.
Örneğin günlük €9 fakat maksimum €75 yazabilir. Bu durumda 10 gün bile kiralasanız genç sürücü bedeli €75 olarak faturalandırılır.


Kilometre sınırı
Aracı kiralarken ne kadar yol yapacağınızı iyi düşünün. Sınırsız kilometre şartı olan bir araç her zaman en iyi çözümdür. Bazı firmalar ortalama günlük veya kiralama dönemi için mesafe limiti koyabilirler. Bunu aştığınız takdirde ise kilometre başına ek ücret ödemeniz gerekir. 


Sigorta ve fiyata dahil olmayan noktalar
Aracın nelere karşı sigortalı olduğunu inceleyin. Sizi tatmin etmezse siteden ek koruma satın alabilirsiniz.
Kış lastikleri veya zincir gibi bazı zamanlarda zorunlu olan donanımlar fiyata dahil olmayabilir. Bunun için de daha sonra sizden epey bir ücret talep edebilirler. Bunların da fiyata dahil mi yoksa hariç mi olduğunu kontrol edin.




Aracı teslim alırken

Aracı teslim almak üzere ilgili firmanın acentasına gidiyorsunuz. Araç kiralamaya dair ilgili rezervasyon vb dökümlerinizi iletiyorsunuz. Onlar da kontrol edip gerekli işlemleri başlatıyorlar. Sizden pasaport, ehliyet ve kredi kartınızı isteyecekler. İkinci sürücü istediyseniz onun da belgeleri gerekli. Genelde ikincil sürücü ve genç sürücü farkı gibi ücretler bu esnada ödeniyor. Kiraladığınız noktadan başka bir ülkeye geçiş yapacaksanız bunu mutlaka belirtmelisiniz. Araçlar GPS ile takip edilmekte, belirtmeden çıkış yaparsanız ciddi yaptırımlarla karşılaşabilirsiniz. Bunun için de kimi firmalar ek ücret isteyebilirler.

Ayrıca ek sigorta yaptırmadıysanız size bu konuda teklifte bulunabilirler ama oldukça yüksek bir fiyat çıkacaktır. O yüzden eğer ek sigorta yaptıracaksanız bunu da internetten kiralama esnasında yapmanız faydalı olur.

Kredi kartı!
Ödemeler sadece kredi kartı ile yapılıyor. Nakit araç kiralama yapılmıyor. Yapan bir yer varsa da uzak durmanızı tavsiye ederim.
Neden kredi kartı? Şirket araç teslimi sırasında, diğer belgelerinizle beraber kredi kartı bilgilerinizi de kaydediyor. Böylelikle siz gittikten sonra kiralama sırasında olmuş olabilecek zararları, trafik cezalarını kredi kartınızdan kesebilirler.

Kredi kartı yetmez! Limit de önemli!
Ayrıca depozito amacıyla kredi kartınıza belli bir miktar bloke konuyor. Kiralama süresi ve aracın durumuna göre değişmekle beraber ortalama €500-3000 kadar bir miktar oluyor bu.
11 gün Ford Fiesta için €1200 blok koymuşlardı kartıma. Limitiniz olduğundan emin olmalısınız, ayrıca debit kartlar geçerli değil.  Aynı kartla alışveriş de yapmayı düşünüyorsanız yurt dışına çıkmadan limitinizi arttırmanız faydalı olacaktır.

Burada önemli nokta, araç rezervasyonu veya kiralama kimin adına yapıldıysa onun kredi kartının gerektiği. Ödemeyi bir başkasının kartıyla yapmış olmanız önemli değil. 

Tüm işlemler tamamlanınca, size ödeme belgeleriniz, kiralama evraklarınız, acil durumda neler yapmanız gerektiğini anlatan bir klavuz ve araba anahtarını teslim edecekler. Bu belgelere çok dikkat edin. Bazen siz başka araba kiralarsınız ama ellerinde o araç olmadığı için size eşdeğer veya bir üst sınıf araç verebilirler. Örneğin biz kiralarken Clio ucuz olduğu için seçmiştik, ama ellerinde daha pahalı olan Fiesta vardı, onu verdiler.

Şimdi koşarak gidip arabanızı otoparkta bulabilirsiniz!

Aracı alıp yola çıkmadan önce bir görevli son kez aracı inceleyip kağıtlarınızı imzalayacak. Bu esnada araçta gördüğünüz her türlü hasarı çiziği boyayı görevliye işaretletin. Sonra araç tesliminde vay efendim siz bunu çarpmışsınız diyerek çamura yatabilirler. Aman dikkat! 

Şirketlerin büyük çoğunluğu dolu depo teslim politikası ile çalışır. Deponun dolu olup olmadığını kontrol edin. 

Ayrıca aracın detaylı fotoğrafını çekmeyi unutmayın. Bu sayede olası bir durumda elinizde kanıt olacaktır.

Şimdi yola koyulabilirsiniz, bir dakika az kalsın unutuyordum! Otoparktan çıkmadan önce alacağınız park fişini sakın kaybetmeyin! Teslim zamanı aynı fişle geri gireceksiniz!


Kiralama süresi boyunca


Kiralama süresi boyunca aracın her türlü sorumluluğu sizdedir. Kısacası bu süre boyunca bir bebeğe bakmakla yükümlü olduğunuzu düşünebilirsiniz.

Kiralama süresi boyunca sizden kaynaklı olmayan arıza vb. durumlardan sorumlu tutulmayacaksınız. Bunlar zaten, kiralama sözleşmenizde belirtilmiştir.

Olası hasar durumunda neler olacağı, depozitonun tamamının kaybı, oranlı kaybı veya çeşitli şartlarda korunması gibi durumlar yine sözleşmenizde yazılıdır.

En başta kiralama yaparken çeşitli ek sigortalar yaptırarak bu tür durumlar için kendinizi güvenceye alabilirsiniz.

Ülke değiştirdiğinizde o ülkenin kuralları ve otoyol ödemelerinden de siz sorumlusunuz. Yani geçtiğiniz ülkenin Vignette'sini almayı unutmayın. 

Araca kalıcı hasar vermediğiniz sürece, aracı istediğiniz kadar kirletebilirsiniz. Bizim arabanın her yanı toz toprak, çalı çırpı ve kabuklu yemiş olmuştu.

Bir kere de akümüz boşalmıştı, onu da kendi usulümüzce servis çağırmadan halletmiştik.

Aracı teslim ederken


Şimdi aracı teslim etme zamanı.

İlk olarak aracı güzelce iç dış temizleyin. Bazı firmalar aracın pis olduğunu düşünüp sizden kiramala sonrası temizlik ücreti talep edebilir. Aracı temizlemek için benzinliklerde bulunan otomatik makineleri veya köpüklü self servis hizmetleri kullanabilirsiniz. Aynı şekilde aracın içini süpürmek için, oto süpürgeleri de mevcut.

İkinci olara teslim noktasına en yakın petrol istasyonundan deponuzu doldurun. Şirketlerin büyük çoğunluğu dolu depo teslim politikası ile çalışır. Araç size dolu depo teslim edilmiştir, eğer eksik yakıtla aracı teslim ederseniz, okkalı bir yakıt ödemesi hesabınıza yansıtılır.

Aracı doğru noktaya park edin ve görevliye aracı kontrol ettirip kağıtlarınızı imzalatın. Anahtarınızla acentaya gidin, teslim belgelerini tamamlayın. Bu esnada herhangi bir sıkıntı yoksa kartınızdaki blok da kaldırılacaktır.
Eğer çalışma saatleri dışında teslim yapmak zorundaysanız aracın detaylı fotoğrafını çekin. Bu durumda anahtarı da belirlenen noktadaki kutuya bırakmalısınız. Kartınızdaki blok, sabah mesai başladığında sizin işlem sıranız geldiğinde kalkacaktır, dikkat ediniz.


Arabamızı son kez park ettik!

Son olarak,

Geçmiş olsun! Başardınız!

18 Ocak 2017 Çarşamba

Avrupa Alpler Gezisi Günlükleri - 5. Gün

5. Gün


Sabah Chris direksiyona geçiyor, otoyolda gazlıyoruz. Yer yer 120km/s ile sağ şeritten gidiyoruz, otoyolun akan hızını siz tahmin edin. Mercedesler, BMWler, Audiler solu kapatmışlar, adamlar 1km öteden selektör yaparak geliyor. Kendime sözüm var bir dahakine sağlam bir araba ile 250km/s yapmazsam olmaz bu yolda!

Şimdi otoyoldan çıkıp, "Romantische Strasse" rotasına dönüyoruz, dönmesine de Chris’in aklı karışıyor kavşakta ve bir an ters şeride giriyor. Yaşadığım taşikardi unutulmaz! Neyse ki hemen toparladı da kurtardık paçayı. "Sorry mate!"

Az ilerde LIDL var. Bizim bagajdaki kumanya da tükendi artık onları bir tazeleyelim dedik. Bu marketi ben BİM’e benzetiyorum. Mantık ve düzen olarak aynı. Epey ucuza baya şey aldık. Sıkıştırılmış mısır patlağı ve krema çikolata ikilisi yolda çok kullanışlı arkadaşlar aklınızda olsun aç kalmazsınız :)

Peki nedir bu "Romantische Strasse" ?

Almanya’nın ortaçağdan kalma köy ve kasabalarından, kalelerden oluşan güzel bir rota. Bizim gibi yalnız değilseniz, sevgilinizle romantik olur işte. Asıl en güzel noktaları kuzeyde kaldı ama onu da başka zamana saklıyorum, bir kış vakti geleceğim oraya hem belki bu sefer yalnız gitmem, en azından umutluyum...


Yol boyu köyleri geçiyoruz hepsinde değişik kuleler kiliseler ve kraliyet armaları var. Yollar burada çok güzel tek şeritli, ormanların içinden geçiyor. Saatler ilerledikçe güney yönünde Avusturya’ya doğru yaklaşıyoruz, navigasyon kapalıydı, yoldaki levhaları takip ediyordum ki bir kere kuzey yönüne girmişim. Neyse çabuk uyandım olaya da hızlıca geri döndük. Ben artık yorulmuşum ve direksiyonu tamamen Chris’e bıraktım. Biraz sonra bir anlık sol tarafıma bakayım dedim, o da ne? 

Şu tepede beyaz bir şey var ve ben bu manzarayı bir yerden biliyorum! Az ilerde bir tabela “Schloss Neuschwanstein”
Şaka yapıyorsun canım? Cidden mi? Chris kaptır abi tabelaya vaktimiz var daha! Hemen ana yoldan sapıp kaleye o yolu takip ediyoruz. Vardığımız yer inanılmaz kalabalık. Her yer turist ve otobüs dolu. Hani istesen bu kadar olmaz! İşte tesadüf! Burası o hep görmek istediğim meşhur kaleymiş! 


O kadar kalabalık ki çevre, araba çekecek yer yok neredeyse. Otopark için ara sokağa çekelim diyoruz bir tane boş yer yok. En son bir amca ile teyze eve yeni geliyorlardı ve garajlarının önü boştu, rica ettik bir saat arabamız burada kalsa biz de gezsek olur mu diye. Amca  eh meh dedi, teyze kalsın evladım dedi. Hemen arabayı çekip koştur koştur kalenin oraya gittik.

Maalesef saat geç olduğu için kale ziyarete kapanmış. Yanına kadar çıkmak içinse çok yüksek bir tepe var. Biz de amcaya bir saat diye söz verdik. Hal böyle olunca sadece gölün etrafında kısa bir yürüyüş yapabildik. Burayı hafızama kazıdım. Bir kış vakti tekrar geleceğim, kar yağarken gölün etrafında yürüyeceğiz uzun uzun…


Şimdi buradan çıkmalıyız, karanlık çökmeden Avusturya’nın sarp Alplerini aşıp konaklayacak bir yer bulmak gerek. Chris direksiyonda, Avusturya’ya giriş yapıyoruz, Shell’den hemen bir haftalık €8 Vignette’mizi de aldık cama yapıştırdık. Burada otoyol için vignette gerekiyor. Ama dağları aşana kadar otoyol yok.


Az gittik uz gittik, sarp Avusturya Alplerinde tırların arasında dar geçitlerde dolandık. Çok uzun bir tünelle kocaman bir dağın altından geçtik, Fernpass’ın zor ama güzel manzaralı yolunu bitirdik ve gün batarken dağlardan aşağı indik. Planımızda olmayan Fernpass'dan tamamen tesadüfen geçtik ama kesinlikle buna değdi diyebilirim. Yine olsa yine geçerim...

Lermooser Tüneli - 3168metre

Biraz sonra da dinlenme tesisi olan bir Shell bulup motoru kapattık. Burayı gözüm tuttu, tesisler temiz olduğu için duş almaya karar verdim. Sınırsız süre ve sıcak su ile duş almak €3.  Arabaya döndüm bagajı açtım bavulu açacağım, açılmıyor. Şifreyi çeviriyorum yok, deniyorum deniyorum olmuyor. Dellendim, fıttırdım! Şu an sıcak bir duşa ihtiyacım var ve eşyalarıma ulaşamıyorum! TSA kilidi açmak özel anahtar olmadan imkansız. Yine de internetten çözüm bulmak için Shell’e geri gittim. Chris “I will give a try!” diye seslendi...

Biraz sonra çaresiz geri döndüm, maalesef mantıklı bir çözüm bulamamıştım. Bu sırada Chris oturmuş elmasını yiyordu, “Made it” dedi. “ Hadi be? Valla mı?”
Adam sırasıyla denemiş 200lerde bulmuş değişen şifreyi. Mekanizma bir basamak yukarı kaymış nasılsa, ondan açılmıyormuş. Helal olsun Chris!

Uf ne gündü ama?  


12 Ocak 2017 Perşembe

Avrupa Alpler Gezisi Günlükleri - 4. Gün

4. Gün


Bugünkü hedefimiz, Stuttgart’taki Mercedes Müzesini görmek sonra da kısa bir şehir turu atmak.
Fakat bazı problemler var. Yola çıkmadan önce okuduğum kadarıyla, Almanya’da otoyollar ücretsizdi, fakat araçların serbest dolaşımı için egzoz emisyonuna göre belli kategorilerdeki stickerlara sahip olması gerekiyormuş. Buna sahip olmayan araçların şehrin belli bölgesinden öteye geçmesine izin verilmiyormuş. Ne yapacağımızı öğrenmek için sabah kısa bir sürüşün ardından Stuttgart’a yakın bir kasabada duraklıyoruz. 

Risk alıp şehir merkezine yakın ve ücretsiz otoparkı da olan, Mercedes Müzesine mi gitsek acaba? Derken bir benzinliğe girdik, bu arada nihayet dijital basınç makinesi bulduk! Her şeyi bırakıp lastikleri kontrol ettim, hepsi olması gerektiğinden fazla çıktı! Hemen kapının içindeki değerlere göre yeniden ayarladım.

Stickerı sormak için benzinliğin marketine girdik. Evet işte hemen bir Türk buldum! Kasiyer kız Türk çıktı, o da durumu arkadaşına sordu, Alman çocuk bilemeyince karakolu arayayım dedi. Konuştu etti, karakoldaki polis de durumu çözemedi. O da merkezi aramış! Bu arada Chris yine Türk bulduğum için çok şaşkın!

Ve şok cevap! Arabayla merkeze gitmesinler, yakalanırlarsa çok ağır cezası var. Sticker için TUV muayene istasyonuna gitmeleri gerekir, bugün Pazar olduğu için randevu alarak en erken Salı günü gidebilirler!

Şimdi ne yapacağız derken, iyisi mi arabayı burada, Böblingen’de tren istasyonunda bırakıp, merkeze trenle gidelim dedik. Bu kadar yol gelmişiz, geri mi döneceğiz, pas mı geçeceğiz? Asla! Tren istasyonu karşısında umumi otopark bulduk. Normalde epey pahalı olan otopark, şansımıza Pazar günleri ücretsizmiş.


Mercedes-Benz Müzesi
Tren ile kısa bir yolculuğun ardından Stuttgart merkezdeyiz. Tren oldukça iyiydi, Almanya’nın bu kısmının oldukça zengin olduğu hemen anlaşılıyor. Yalnız atladığımız nokta, günlerden Pazar olmasıydı. Stuttgart adeta hayalet kasabaya dönmüş. Merkezde çok oyalanmadan metro ile Mercedes Müzesine geçiyoruz.

Devasa bir yer yapmışlar buraya! Müzede Mercedes-Benz’in tarihine tanıklık ediyorsunuz. Sadece fotoğraflarını gördüğüm bazı araçları dünya gözüyle gördüm ya sonunda, benden mutlusu yok! Müzeden çıkarken hoş bir sürpriz yaptılar, auidoguide’ların özel askı ipini 10.yıl şerefine bize hediye ettiler! Ben de onu şimdilerde hastane kimlik kartımı taşımak için kullanıyorum. :)

Efsane olmuş yarış araçları
Tekrar merkeze döndük ve biraz gezdikten sonra, burada da bir festival bulduk. Çocuk Festivali düzenlemişler, minikler dört bir yanda koşup eğleniyorlardı. Biz de epey eğlendik onlarla. Bu arada Almanya’dayız tabi ki de "Döner Teller" yiyeceğiz! Chris döner hastası çıktı, nerede döner bulsak oradan döner yiyoruz artık. Yemekten sonra şehir merkezinde bir Starbucks önünde wi-fi  otlanırken, birden mahalleyi polisler sarmış. Ben o sırada yarın ne yapsak diye internette bakınıyorum, hiç farketmedim bile. Chris dedi "Bak bak olay var şimdi!" Çocuk gibi heyecanlı ve meraklı! Ne olmuş Chris yani sen bir de bizim ülkeyi gör!  Eh her klasik Türk vatandaşı gibi olay yeri incelemesi ve gözlemi yaptık bir süre Chris’le. Merakla bekliyoruz ne olacak diye ama tırt çıktı, sanırım eve hırsız girmiş onun içinmiş bu kadar yaygara.

Böblingen’den arabamızı aldık, yola koyulduk ama yakıtımız da iyice azalmıştı. Hafif bir telaş sardı bizi, ilk benzinlik nerede acaba? Oraya kadar gidebilecek miyiz? Derken bir süre sonra ilk gördüğümüz Shell’e daldık depoyu doldurup derin bir oh çektik! Ama otoyoldaki istasyondan yakıt almak bize bir depoda yaklaşık €20 kadar fazlaya mal oldu. Aklınızda olsun şehir içlerinde her zaman daha ucuza yakıt alabilirsiniz. Sonra baktık ki buranın arkasında kocaman bir dinlenme tesisi ve park var, geceyi burada geçirelim dedik.

Yarın aslında Münih’e geçecektik fakat bu sticker olayı canımızı sıktı. Biz de yolumuzu "Romantische Strasse" adı verilen Almanya’nın en güzel rotalarından birine çevirdik.  Stuttgart aklımızda yoktu ama çok güzel oldu bakalım burası nasıl olacak?


9 Ocak 2017 Pazartesi

Avrupa Alpler Gezisi Günlükleri - 3. Gün

3. Gün

Sabah telefonun alarmı ile uyandım. Tulumdan kendimi sıyırdım, çadırın kapağını açtım ve dışarı baktım. Rüya mı görüyordum acaba? Çadırdan çıktım, ayağa kalktım, şöyle bir gerindim.
Dışarıda pırıl pırıl bir güneş dağların arasından doğuyor, tepelerden ineklerin çan sesleri geliyordu. Buz gibi ama bol oksijenli havayı şöyle bir içime çektim! Oh be!


Kamp alanının karşısındaki teleferik istasyonun bir kısmı mutfak, duş ve tuvalet olarak tahsis edilmiş. Arabaya geçip Chris’i uyandırdıktan sonra da eşyalarımı alıp duş almak üzere oraya geçtim. Hava buz! Duşa girdim sular da buzmuş, eh tabi Alplerden gelen kaynak suyu!  Ufak bir şokun ardından sistemi çözüp sıcak suyla duşumu aldım.  Güne böyle bir duş ile başlamak çok iyi geldi. Ben ki su olmadan yapamam, dinlenme tesisinde hava kaç derece olursa olsun o soğuk suyla elini yüzünü yıkayıp kendine gelen adam varya işte o benim!

Kahvaltı için biraz atıştırdıktan sonra, çadırımızı toplayıp yola çıkıyoruz. Bugünkü hedef, Luzern ve Zurich ama sonrası için bir fikrimiz henüz yok. Dağların arasından, şahane manzaralar eşliğinde Luzern’e doğru sürüyorum, hava gittikçe bozuyor. O kadar çok yağmur yağıyor ki silecek yetişmiyor, Chris de dün gece rahat uyuyamamış şimdi arabada uyuyakaldı. Ben de açıyorum Barış Manço’yu ,

Dağlar dağlar
Kurban olam yol ver geçem
Sevdiğimi son bir olsun yakından görem
 

Bir süre sonra Luzern’e varıyoruz. Arabayı merkezden uzakta bir yere çekiyoruz. Çektiğimiz sokağa göre farklı otopark ücreti ödüyormuşuz.  Polisleri görünce durumu izah ettim onlar da beni bir arka sokaktaki ucuz otoparka yönlendirdi. Arabayı çektik, parkomattan fiş alıp cama koyacağız, koyacağız da bizde Frank yok ki otomattan fiş alalım! O sırada orada sigara içen iki kişiye, Euro ve Frank takas eder misiniz derken, onlar bizim için parkomat fişini aldılar. Vay be İsviçre’de bunu hiç beklemezdim!

Kısa bir yürüyüşün ardından Luzern’in tarihi merkezine iniyoruz, hava yağmurlu ne yazık ki. Olsun biz yine de tadını çıkartacağız, Kapellbrücke’yi geçip biraz hediyelik eşya baktık ama hepsi ateş pahası! Bir de saatlere baktık, ama ancak mağazanın dışardan yani… Chris bankadan biraz Frank çekeyim dedi ama paraları görünce şok oldu. Zira adamların parası bile hakiki para, böyle kaliteli kağıda basılmış sanat eseri gibi bir para daha önce hiç görmedik sanırım. Herhalde adamlar kağıt parayı o kadar az kullanıyor ki, özene bezene yapmışlar.




Eh Luzern küçük yer, gezdik bitti, saat öğlene geliyor, ne yapalım? Zürich’e geçelim dedik.  Arabaya dönmeden bir markete uğradık, yiyecek bir şeyler alalım diye. Fakat İsviçre gerçekten de çok pahalı arkadaşlar böyle bir fiyatlandırma görmedim daha önce! İtalya’daki meyvenin kilo fiyatı burada tane fiyatına geliyor. Neyseki fırından taze çıkmış tavuklar hem çok güzeldi hem de nasılsa fiyat olarak epey uygundu. Onlardan alıp yola koyulduk, daha sonra onları bir otoyol tesisinde güzelce imha ettik. Bu arada İsviçre’deki otoyol tesisleri çok iyi, AVM gibiler. Yalnız tuvaletler paralı, fakat size bir fiş veriyor, tuvalete verdiğiniz parayı tesis içinde yaptığınız harcamadan düşüyorlar.

Havanın düzelmeye pek niyeti yok gibi, biz de Zurich’e vardık. Fakat burası çok büyük araba için biraz turladıktan sonra çözüm bulamayınca büyük bir AVM’nin otoparkına daldık.  Otopark da inanılmaz pahalı arkadaşlar, 3-4 saati 8-10 Frank civarı! Yapacak bir şey yok!  AVM(Sihlcity) içinde internet vardır o şekilde kendimize bir plan yaparız şehir için derken, internette sıkıntı çıktı. O an kulağıma tanıdık bir ses geldi! Birileri Türkçe konuşuyor! Koştum arkalarından yakalım. Dedim biz böyle böyle geziyoruz ne yapalım? Dediler ki, araba burada kalsın zaten festival var ve şehir merkezi trafiğe kapalı. Siz buradan tramvayla merkeze gidersiniz diyerek bizi durağa kadar getirdiler. Tramvay topu topu üç durakmış biz de kalktık yürüdük merkeze.

Festival sebebiyle herkes sokaktaydı, biz de karış karış Zürih’i gezip, değişik sokak performansları izledik. Bizi en çok eğlendiren şey ise, yokuş olan bir sokağın şişme yastıklarla su kaydırağına çevrilmiş olmasıydı. Etkinliğe katılan insanlar dışarıdaki buz gibi havaya ve yağmura aldırış etmeden üstlerinde sadece mayo, ellerinde şişme botlar ile inanılmaz eğleniyorlardı!

Saat artık geç oldu, yapacak bir şey de kalmadı. Arabaya döndük. Kafamızdaki plana göre St. Gallen tarafına gideriz oradan Avusturya'ya gireriz diyorduk ama baktık ki iki günde bu kadar hızlı ilerliyoruz, o zaman biraz daha açılabiliriz!


Hedef Almanya rota Stuttgart!  İleri marş!



İsviçre’den Almanya’ya yine herhangi bir kontrol olmadan geçtik. Otoyol alabildiğine düzlük ve herkes çılgınlar gibi gazlıyor. Biz de mecbur 120km/s’nin altına düşmüyoruz, ama bir ara 140’a kadar çıkmışken bir Fiat 500’e geçildik, durumu siz anlayın :(   Birkaç saat yolculuğun ardından parkplatz denilen, otoyol kenarı park alanına aracımızı çekip gece için hazırlık yapıyoruz. Chris yarın araba sürmek istiyor, onunla biraz pratik yapalım dedik. Direksiyon ve vites terste olduğu için alışması biraz vakit alacak gibi, umarım kavşaklarda şeritleri karıştırmaz!


Bakalım yarın neler olacak?

6 Ocak 2017 Cuma

Avrupa Alpler Gezisi Günlükleri - 2. Gün

2. Gün

Sabah erkenden toparlanıp yola çıktık. İlk hedefimiz Como Gölü ve çevresi!

Ama gitmeden önce Decathlon’a uğrayıp çadır alacağız. Zaman zaman çadırda konaklamayı planlıyoruz. Yola çıkmadan önce gurbetçilerle iletişime geçip, Avrupa’da yol durumu ve trafik cezaları hakkında bilgi aldıktan sonra, hız sınırları konusuna çok dikkat etmem gerektiğini anladım. Bu sebeple mümkün mertebe buna dikkat edeceğiz.

Decathlon’a yol alırken, daha ilk dakikalarda yolda bir kamyon tarafından sıkıştırılıyoruz! İşte bak diyorum Chris bu İtalyan’lar böyle! “Err, Mate check the mirror!”

Yok artık! Bir yanda İtalyan bayrağı bir yanda Türk bayrağı olan 35 plakalı bir Tır bizi sıkıştırıyormuş! Hahaha hiç güleceğim yoktu!

Çadırımızı da aldık ve Como’yo doğru yola çıktık, ana yol yerine daha arka kasaba yollarından gidiyoruz. Bu arada lastiklerin basıncına bakmak için birkaç yerde durduk fakat hiçbir petrol istasyonunda dijital pompa bulamadık. Hepsi mekanik ve daha önce hiç kullanmadığım tarzda aletlerdi. Yeteri kadar hava basıncı olduğunu tahmin ediyorum. Var olan basıncı da kaybetmek istemediğim için lastikleri kontrol etmeden devam ediyoruz.

Como gölüne gelince arabayı arka bir mahallede park edip kasabayı hızlıca turladık. Güzel bir kasaba burası, emeklilikte yerleşip huzuru arayabilirsiniz. Göl kenarında manzaranın tadını çıkarttıktan sonra tekrar yola koyulduk. Asıl gideceğimiz yer Como gölünün kuzeyi,  George Clooney gibi bir çok ünlünün de burada villası var.

Ama bizim gideceğimiz yer çok daha özel bir yer, Villa del Balbianello!

Star Wars hayranları sıkı durun! Burası Anakin’in Padme’yi ilk kez öptüğü yer! Burası Anakin ile Padme’nin evlendiği yer!  İnanılmaz, gerçekten masal gibi… Kelimelerle tarif edemiyorum burayı. Ve ben ki burayı yalnız gezmek istemezdim ama maalesef görünen o ki benim için yalnızlık ömür boyu… :(

  
Zaman hızlı akıyor, günün son hedefi ise İsviçre’ye geçip, Lugano üstünden St. Gothard’a varmak! Tüneli kullanmayacağız amacımız dağa çıkmak! Tıpkı tünelden önceki eski zamanlardaki gibi! Dağ tepe aşıp İsviçre sınırına girerken, İtalyan sim kartımı artık kapatıyorum. Bundan sonra tekrar İtalya’ya girene kadar, wi-fi noktaları dışında tamamen offline olacağız. Bu da işleri biraz zorlaştıracak.

İsviçre AB’ye üye olmasa da sınır serbestliği var, yani hiçbir kontrol veya sınırı kapısı yok, tünellerden geçip doğruca İsviçre’ye giriyoruz. Şimdi otoyola düşme zamanı, İsviçre’de otoyol kullanmak için yıllık sticker alınıyor, aracın ön camına yapıştırılan bu sticker ile tüm otoyolları kullanabiliyorsunuz. Normalde bunu ilk benzinlikten alacaktık fakat onu kaçırınca kendimizi direkt otoyolda bulduk ve bizi bir korku sardı. Otoyola girerken ne gişe vardı ne de başka bir şey, sanki çevre yoluna girer gibi girmiştik! Bir süre gittikten sonra gördüğümüz ilk Shell’e daldık ve €40’ya sticker aldık. Sticker sadece yıllık olara satılıyormuş ondan bu kadar pahalı. Ama artık tamamen yasalız! Eğer giderseniz siz de alın mutlaka zira burada kurallar çok ciddi!

Bir süre Alplerin arasında yol aldıktan sonra St. Gothard Pass levhasını görünce otoyolda çıkıp dağ yoluna vurduk kendimizi! Alplerin manzarası nefes kesici! Çocukken yediğim Milka’nın ineklerinin otladığı yerdeyim ya şaka gibi!


Burada aslında 2 tane yol varmış, bunu maalesef eve gelince fark ettim. Bir tanesi çok eski olan bir yol ve çok daha zor bir parkur, diğeri ise bizim geçtiğimiz geniş dağ yolu ama o da zorlu sayılır. Bir daha gidince eski parkuru deneyeceğim!  Bu da benim bir huyumdur, mutlaka bir noktayı eksik bırakırım ki tekrar dönmek için bahanem olsun.

Bu arada arabamız 1.2 litre, 59BG lik atmosferik motora sahip. Düz yolda yakıt tüketimi ve performans olarak bizi üzmese de birazdan dağa çıkarken olacakları tahmin edebiliyordum! Neyse ki, St. Gothard’ın burgulu dönüşleri yok hız kesmediğimiz için de araba hiç tıklamadan bizi tepeye kadar çıkartıyor. Şimdi de iniş zamanı! Aman aman, Ford’un sürüş dinamikleri virajlarda cayır cayır hissediliyor.  Fişek gibi iniyoruz dağı! Ne de olsa Kuzeyyıldızı’ndan öğrendim sürüşün inceliklerini!

Yolun sonunda bir kasaba görüyoruz, işte bir de "camping" yazısı ve uçsuz bucaksız çimenler! Hemen oraya yöneliyoruz! Kamp alanı o kadar hoşumuza gidiyor ki, bu gece kesin burada kalmalıyız! Tonton bir amca bizi karşılıyor, bir de fiyatları öğrenelim derken az buçuk Almancam ile hemen bir pazarlık yapıyorum, o da bize güzel bir indirim yapıyor araba için para almıyor ve her şeyi €20’ya kapatıyorum. Chris şaşkın!

Arabayı çekip çadırı kuruyoruz hızlıca! Tecrübeliyiz ne de olsa, daha önce Koray ile yaptığım kıyı kıyı Ege gezisini hatırlıyorum. Taa Kanada’ya, Koray’a içten bir selam yolluyorum, kulakların çınlasın dostum diyorum!  Kamp alanında motosikletle, bisikletle, çatısında port bagaj ile çeşit çeşit diyarlardan gelen insanlar var. Ama aralarında en sevdiğim, ta İsveç’ten Station Wagon Volvo ile gelen aile oldu. Belki bir gün ben de böyle gelirim diye hayallere daldım…


Gece olmadan ufak ama çok zengin olan kasabayı keşfe çıkıyoruz, voila, ücretsiz wi-fi! Hemen ailemi arayıp heyecanla neler yaptığımı anlatıyorum, bir kaç tane de foto atıyorum! Yalnız burada restoranlar ateş pahası, arabaya dönüp İtalya’dan çıkmadan aldığımız şeylerle kumanyamızı kurup karnımızı doyuruyoruz. O kadar yorulduk ki çadıra geçip tulumları çekip uykuya dalıyoruz. Bir süre sonra Chris rahatsız olmuş ki kalkıp benden arabanın anahtarını istiyor, arabada uyumak için dışarı çıkıyor. Ben de o an kafamı şöyle bir çadırdan çıkartayım diyorum, yok artık daha neler?

Rüya mı görüyorum yoksa diyorum kendi kendime! Hayatımda ilk defa Samanyolu’nu görmek burada nasip olacakmış demek ki! Gözlerimi alamıyorum! Alplerin arasında buz gibi hava ve tüm gök kubbe üstümde duruyor şimdi!


Bu nasıl bir gündü böyle...

4 Ocak 2017 Çarşamba

Avrupa Alpler Gezisi Günlükleri - 1. Gün

1. Gün

Bir önceki akşam ev arkadaşlarımla Erasmus’a veda yemeği yaptık, acısıyla tatlısıyla geçirdiğimiz günleri andık.  Vakit geldi vedalaştık, gözlerim doldu ve ben kaçar dedim!

 Via Antonio Villari’deki evimden son kez çıktım! Elimde valizim Garibaldi’nin yolunu tuttum.  Gece otobüsü ile Milano’ya geçiyorum, yolum uzun. Heyecanlıyım, son hayalime yaklaşıyorum, aylardır araba kullanmadım ve yurtdışında ilk defa araba kullanacağım. Gerçi, epey bir gözlem yaptım kaldığım süre boyunca, ayrıca ben İstanbul’da araba kullanıyorum!  Ama o heyecan hep var benim içimde!

Öğlen saatlerinde Milano’ya vardık. Kendime sözüm vardı bir daha Milano’ya zengin olmadan gelmem diyordum! Zira ilk geldiğimde Milano’yu hem çok sevmiştim, hem de ortamı beni dumur etmişti. “Ay babişkom bu ayakkabı çok güzelmiş! Alıyorum!” denilen ayakkabının €500 olduğunu görünce, ki ben Napoli’de €500’ya gül gibi geçinirken…

Neyse dünya gözüyle bir kez daha burada olmak güzel, hemen geçerken 5 dakika Cioccolati İtaliani’den enfes dondurmamı aldım, şöyle bir turladım Milano’yu, şans için Galleria Vittorio Emanuele’deki Boğa’nın üstünde de döndüm. Sonra da Milano’dan Bergamo havalimanı otobüsüne atladım, Chris’in uçağı Bergamo’ya inecek, arabayı da havalimanından kiraladık.

Bergamo’da kısa bir bekleyişin ardından Chris indi, karşıladım. Araba kiralama noktasına gittik ve işlemleri başlattık.

 Dakika 1 gol 1!


Aracın teklifi benim üzerime almış, ödemeyi Chris’in kartıyla yapmıştık. Ben depozitoyu da oradan kesecekler diye düşünürken, görevli kiralamanın benim adıma yapıldığını bu yüzden €1200’luk depozitonun benim kartımdan çekileceğini söyledi! Hadi bakalım, firmayı arıyoruz durumu anlatmak için ulaşamıyoruz, babamı aradım Türkiye’deki firmayı sen ara dedim, o da ulaşamadı. Yapılacak bir şey yok. Mecbur depozitoyu benim karttan çektirdik. Neyse ki böyle bir durum için limitimi arttırmıştım. Bu arada artık kiralık aracın tüm sorumluluğu üstümde, hadi bakalım canım burnumda gezeceğim anlaşılan!   

Belgeler hazırlanıyor, bilgilendirme yapılıyor ve bize anahtarı uzatıyorlar. Görünüşte Renault Clio kiralamıştık. "Aman Allahım o da ne! Şaka yapıyorsunuz Ford Fiesta mı verdiniz bize!" O an keşke başka şey isteseymişim, olacakmış yani! Kendi arabam Fiesta,  onunla adeta bütünleşiyorum sürüş dinamikleri ve viraj dönüşleri beni her zaman baştan çıkartıyor!Önümüzde virajlı yollar, dağ geçitleri var, hazdan öleceğim anlaşılan!

Biraz sonra arabanın yanındayız, bir süre görevli bekledik aracı teslim almadan önce kontrol yaptırmak için, çünkü arabanın sağ çamurluğu kazalı. Sonra çamura yatmasınlar, araç bana zimmetli! Kontrol yapıldı, her şeyi işlettik ve yola çıkmaya hazırız! Çantalar bagaja, navigasyon cama. Bu geceyi dinlenmek için hostelde geçireceğiz ve yarın sabah yola çıkacağız.

Araba benzinli, dizel arabadan sonra benzinli kullanmak biraz değişik geldi ama hemen alıştım araç tandık zaten. Ama yollar değil, hostele varana kadar biraz kaybolduk, İtalyanlar da biraz haşin sürücüdür bu arada!



Yarın büyük gün!


3 Ocak 2017 Salı

Alpler Gezisi - Yola çıkarken...

Araba sürmek kimisi için A noktasından B noktasına gitmektir, benim için ise çok farklı bir şey. Araba sürmek benim yaşantımın bir parçası adeta, arabaya bindiğim an onunla bütünleşiyorum, ona kulak veriyor tepkilerini içimde hissediyorum sanki. O yüzdendir ki otomatik vites arabaları sevemedim ben zaten... Ayrıca küçüklükten beri yollardayım, ve fark ettim ki yolda olmak beni canlı tutuyor.

Alpleri arabayla geçme fikri ilk kez, on sekizlerimdeyken, okuduğum gezi sayfalarından, izlediğim belgesellerden ve o sıralarda okuduğum bir başka yazıdan harmanla ortaya çıktı. Bir grup gencin yurt dışında araba kiralayıp yaptıkları geziyi anlatan bir yazıydı. İşte o zaman dedim ki benim bir hayalim de budur. Er ya da geç, öyle veya böyle bir gün bunu yapacağım!

Daha önce bir kaç girişimde bulunmuştum, fakat zaman ve şartlar olgunlaşmadığı için yola çıkamamıştım. Ama artık kafamda genel anlamda bir plan mevcuttu. Erasmus'a giderken bunun için çok daha yüksek bir şansım olduğunu biliyordum. Planımı arkadaşlarıma anlattım herkes çok beğendi ama yine cesaret edip gelen olmadı. Herkesin bir bahanesi veya gerekçesi vardı.

Bu arada Brüksel'de free walking tur sırasında Chris ve Felipe ile tanışmıştım. O gün 3 yabancı baya takıldık eğlendik güldük sonra herkes kendi yoluna devam etti, ama muhabbetimiz de devam ediyordu. Chris daha sonraki gezisi sırasında rahatsızlanmış, Polonya'da hastalığına teşhis konamamış ve 2 hafta hastanede kaldıktan sonra İngiltere'ye geri dönme kararı almıştı. Geçmiş olsun falan muhabbeti geçerken, sen de güzel geziyorsun var mı başka planın falan dedi bana. Ya dedim var aslında araba ile Alpleri geçeceğim ama yanımda gelecek kimse yok. Sen ne düşünürsün?

O sıralarda herkes teklifimi geri çevirmişti, ben de bir hayal kırıklığı içindeydim, hayalime bu kadar yaklaşmış iken şimdi buradan geri mi dönecektim. Gözümü karartıp tek başıma çıkmayı bile düşündüm bir an. Fakat mantıklı olmak gerek bazen de, tek başına bu kadar yol büyük riskler içerir. Hele ki daha önce sınırda alıkonulmuş biriyseniz!

Enteresan bir şekilde Chris teklifimi kabul etti, bütçe ve plan göndermemi rica etti. Eh bendeki plan yıllardı yapboz şeklinde kafamda evrimleşiyordu zaten, bir çırpıda ne kadar yol alacağız masraflarımız ne kadar tutacak, hepsi döküldü yazıya. Ona da mantıklı gelince plan, onayladık, geriye tek bir şey kaldı arabayı kiralamak.

Ben de dönüş programımı bu geziye göre noktasına virgülüne kadar ayarladım. Artık sadece Chris'in arabayı kiralamasını bekliyorum. Lakin günler geçiyor adamdan tık laf yok, icraat yok. Artık son 1 haftadayız, ümidimi yitirmek üzereydim, Chris mesaj attı, kiralayalım artık şu arabayı. E be adam ben kaç zamandır diyorum sana? Kaç kere fiyat teklifleri bile attım! Şimdi de kiralık araç fiyatları artmış, ama yola çıkacağız dönüş yok! Daha önce adıma aldığım tekliflerden biri hâlâ geçerli gözüküyordu. Ondan yana şansımızı denedik ve tadaaa! Ucuza arabayı kiraladık! Şans bizden yana!

İşte her şey böyle tesadüflerle başladı... 

"Ve bir şey istediğin zaman, bütün evren arzunun gerçekleşmesi için işbirliği yapar."