Sic parvis magna

1 Temmuz 2017 Cumartesi

1. Gün / Mostar'dan Herceg-Novi'ye

Uçak dağların üstünden süzülerek bir vadi içine kurulmuş Saraybosna'ya doğru inişe geçti. Nasıl heyecanlıyım anlatamam. Her adımda biraz daha yaklaşıyorum düşlerime...

Uçak yere indi apronda yerini aldı ve kapılar açılır açılmaz uçaktan hızlıca indik. Pasaport kuyruğuna takılmak istemiyoruz! Zira arabayı teslim aldıktan sonra oldukça dolu bir günümüz ve uzunca bir yolumuz olacak.

Bosna&Hersek henüz Türk vatandaşlarına vizesiz, henüz diyorum çünkü Avurupa Birliği'ne girmeleri söz konusu ve bizden önce girecekleri kesin. O yüzden hazır fırsat varken rahatça gidin görün derim.

Vizesiz ama tabi ki yine sorular sorular! Efendim pasaportu uzattım, polisin ilk sorusu geliş amacınız nedir? Turistik, der demez ikinci lafını söylemeden hemen gidiş-dönüş uçak biletimi uzattım. Daha önce şöyle bir maceram olduğu için hazırlıklıyım. Bunun üzerine hemen pasaport damgalandı ve artık içerdeyim! Sıra Koray'a geldi, yine amacınız nedir falan diye soruyor. Koray da başladı anlatmaya. Memura işaret ettim, arkadaşım o da benimle. Hemen Koray'a da bir mühür artık o da içerde! Geziden aylar önce, ben ne olursa olsun gidiyorum, eğer geliyorsan bu akşam biletini al demiştim o da atladı geldi işte!

Valizleri kaptık, hemen araç kiralama noktasına geçtik. Aracı daha önceden tutmuştum. Fakat bazı aksilikler oldu bunu detaylı olarak başka bir yazıda dile getireceğim şu an hâlâ firma ile tartışmamız devam ediyor. Ama o zamana kadar şunu diyebilirim ki AVIS'ten araç kiralamayın, kiralatmayın! Evet yanlış duymadınız!    AVIS   ❌

Aracımızı binbir not aldırarak görevliden teslim aldık. Daha doğrusu düşük km temiz diye bilinen / söylenen ama tam anlamıyla bir hurda olarak verilen VW Polo aracımızı! Herbir yanı vuruk çizik hadi onu geçtim de 105.000km ve boş depo! Durun daha ne sürprizler var onları biz de sonradan keşfedecektik!

Depo boş teslim edildiği için ilk benzinliğe girip depoyu dolduruyoruz. Lasiklere hava basalım dedik ama arabanın basınç gösterge etiketi parçalanmış. Zaten lastik sübap kapakları da yanlış jant kapağı montajı yüzünden erişilmez durumdaydı. Cam çizikler içinde, camı temizlemek için kolu çektim, onun bile yüzüne bakan olmamış su da yok! Süper valla, ilk dakikadan gezi aksiliklerle başladı! Nazara geldik nazara!

***
Neyse moral bozmuyoruz, ana yoldan Mostar levhasını takip ederek yola çıkıyorum! Radyoyu da açıp yerel müzikleri yakaladık mı tamamdır! Biraz sonra yola kendimi kaptırınca da keyfim yerine geldi iyice! Tek şeritli yolda solumdan geçen onlarca arabanın vızıltısı kulağımda, bir kaç da sollama derken eski günlere aklım gidiyor, yollarda geçen günlere... Yollar dağlık, kimi zaman bir vadiden geçiyoruz kimi zaman bir nehir kenarında sürüyoruz, Mostar'a kadar yolumuz böyle...


***
1566 yılında, Mimar Sinan’ın öğrencilerinden olan Mimar Hayreddin tarafından Neretva nehri üzerine yapılmış olan köprü bölgenin önemini arttırmış ve zaman içinde kardeşlik sembolü haline gelmişti. Ta ki savaş sırasında yıkılana kadar!

Ayrıca köyün gençleri evlenmeden önce kendilerini ispat etmek için köprüden atlarlarmış. Bu gelenek şimdi de devam ediyor ama artık turistik olmuş. Yani hergün turistlerden bahşiş toplanıp şov amaçlı atlayış yapılıyor. Biraz beklerseniz siz de bunu canlı olarak izleyebilirsiniz.

***
O gün sabah 5'te kalkmış, güzel bir yolculuk yaparak ilk trenle Mostar'a gelmiştim. Belki de Balkanlar gezisine çıkma sebebimdi Stari Most! Ne kikâyeler saklıyorsun kim bilir sen? O yüzden de bendeki yerin hep çok ayrı... O sabah başımı evlerin arasından uzatıp da Stari Most'u ilk gördüğüm an nasıl heyecanlanmıştım! Şimdi yine aynı köşeye geldim, kafamı uzatırsam göreceğim ama o kadar bekledim, biraz daha beklerim değil mi? Tıpkı çok özlem duyduğun birini görmek gibi, yıllar sonra seni görmek benim için...

Vakit Mostar'dan ayrılma vakti! 
Sana söz tekrar geleceğim, yine aynı yere oturacağım! 

***
Evet macera tam da buradan sonra başlıyor! Çünkü bundan sonrası benim beyin maps'te kayıtlı değil. Yani önümüzdeki günlerde keşfederek haritayı açacağız! Mostar'dan yola çıkıp bir süre gittiken sonra yolun sol tarafında yeşilliğin içine gizlenmiş köyün gözetleme kulesini görünce son Osmanlı köyü Poçitel'e geldiğimizi anladım. Köyün surlarına arabayı çektikten sonra ilk kapıdan içeri daldık ama kimseler yok, etraf çok sessiz. Bir evden yükselen mangal dumanından başka görünürde hiçbir şey yok. Neyse biz köyü keşfemeye başladık, yukarı surlara doğru uzunca tırmandık. Köy tam bir ortadünya köyü. Yüzüklerin Efendisi'ni çeksen yeri var yani... En tepeden manzara müthiş!


Poçiteli de gezdikten sonra Karadağ'a doğru yola çıktık, sınıra çok mesafe gözükmüyor ama yollar dolambaçlı. Bir de Maps.me uygulaması bizi bir köy yoluna soktu ki bir süre gittikten sonra yol bitince durumu anlayıp anayola geri döndük. Bu da bizi oldukça oyaladı tabi haliyle geç kaldık. Muhtemelen karanlığa kalacağız.

Eh anayolda da 3-5 tane araba var ya da yok, hatta bazen yolda sadece biz varız. Doğru yolda olduğumuza eminiz ama.

***
Evet işte Bosna&Hersek sınır kapısına geldik. Sabah giriş yaptığımız ülkeden 12 saat olmadan çıkış yapıyoruz. Memura pasaportları ve aracın kağıtlarını uzattıktan sonra çıkış işlemlerimiz yapılıyor. Artık tarafsız bölgedeyiz, biraz sonra Montenegro sınır kapısına gelmemiz gerekiyordu fakat burada sınır kapısını biraz uzağa yapmışlar. Sağ taraftan bakınca Adriyatik denizi görülüyor nihayet! Biraz yol katettikten sonra 3-5 araçlık kuyruk ve Dobrodošli Crna Gora yazısı bizi karşıladı. Unutmadan Montenegro da Türk vatandaşlarına vizesiz!


Bu arada sırayı beklerken Koray sıkıntıdan badem yemeye başladı. Sıra bize geldiğinde, oldukça uzun boylu sarışın bir polis (Tipik bir Karadağ vatandaşı) cama eğilip ne yaptığımızı sordu, ben de hemen yaıştırdım cevabı, "Herceg-Novi, Kotor, Budva, Durmitor National Park in 5 days!" Memur şaşkın! "E hadi iyi yolculuklar o zaman bakalım." dedi ve giriş işlemlerimizi yapması için diğer memura işaret etti. Bu esnada Koray ise hiç oralı bile olmadan badem kemirmeye devam ediyordu. Hahaha en rahat sınır geçişi heralde!

Biraz ilerledikten sonra bir başka gişe bizi karşıladı. Ne olduğunu merak ederken bizden €3 istediler. Araçlar için vergiymiş. Bir nevi ayakbastı parası diyelim. Onu da verdikten sonra Adriyatik kıyısı bizi bekler! Artık gece oldu ama bu arabanın farları da işe yaramıyor, anlaşılan onlar da bozuk. Zira önümüzü pek göremiyoruz! Ben de açtım sis farlarını çektim uzunları, deniz feneri gibi yokuş aşağı virajlara kaptırdım Herceg-Novi'ye kadar.

***
Maps.me bugün bizi yanlış yola soktuğunda, kalacak yer için de aynı endişeyi taşıyordum. Hem de oldukça geç kalmıştık. Kalacağımız yerde kimse yoksa sahibi kapatıp gitmiş bile olabilirdi. Neyse işaretlenen yere geldik dar bir sokaktan yokuş yukarı çıktık. Fakat vardığımız yerde ne bir tabela ne de bir insan vardı. Derken, bahçesinde bir şeylerle uğraşan o adamı gördüm. Arabayı durdurup yanına geçtik. Önce İngilizce derdimizi anlatalım dedim ama maalesef bizi anlamadı. Bu sefer çıkardım telefonu kalacağımız yeri gösterdim, telefon numarası vardı onu işaret ettim, vücut diliyle bir ara da konuşalım be amca yaptım adama. Anladı derdimizi çıkardı telefonu, aradı!

Peki telefonu açan kişi kim olsa beğenirsiniz?  Kalacağımız yer adamın komşusu imiş! Yan evden bir teyze çıktı işaret etti dolanın gelin diye. Yaşa be! Bu sırada adama İngilizce, İtalyanca konuşuyorum o da bana Karadağca konuşuyor. Nereden geldiğimizi ne iş yaptığımızı anladı, o veya bir yakını da İstanbul'a gelmiş, kanser tedavisi olmuş sanırım. Sonra gelin iki bira içelim dedi. Ya da şöyle bir şey de olabilir konuşmamız 😅


Bir daha Karadağ'a gidince ilk ziyaret edeceğim adam gibi adam Ivan!

Neyse döndük geldik. Arabayı çektik, bu sefer de teyzeyle anlaşamıyoruz. Adam başı €25 istiyor bizden. Açtım bookingden gösterdim toplam €25 dedim, kafası karıştı. Neyse sonra torununu aramak geldi aklına da, o İngilizce biliyormuş öyle anlaştık. Bu sefer de odayı gösteriyor bir şeyler lazım mı şurda bu var burda bu var falan. Teyzecim biz onları biliyoruz bak uzun yoldan geldik hadi ne olur rahat bırak bizi de bir duş alıp yatacağız zaten!


Of ne gündü ama! Neyse artık Montenegro'dayız! 

Yarın çok güzel olacak, çünkü Kotor'a geçeceğiz!