Sic parvis magna

13 Temmuz 2017 Perşembe

3. Gün / Sveti Stefan ve Budva


Sabah erkenden kalkıp güneş dağların ardından henüz yükselmeden balkonda kahvaltı keyfi yaptık. Kahvaltımız ise feta peyniri, domates, salatalık ve ekmek  ile tam Türk kahvaltısı. Vay be dedim kendi kendime, belki de yıllarca bekledim Karadağ'ı, ama böylesi hiç aklıma gelmezdi.

Şimdi yol vakti, Kotor'dan Budva'ya ulaşım oldukça kolay, hatta dağın altında bir tünel yapılmış ama biz yine manzaralı yolu seçip dağlara vurduk kendimizi. Yerel müzikler eşliğinde Budva'ya yukarıdan inişe geçiyoruz. Tam bu sırada yolun sağ tarafında bulunan dinlenme tesisi ve kafe oldukça güzel bir Adriyatik manzarası sunuyor. Yol üstü durulup bir mola sonrası kahve içilebilir. Hemen buradan aşağı giden bir başka yol ise eşsiz kumsallara açılıyor. Biz denize farklı bir yerde gireceğiz o yüzden buraları pas geçiyoruz.


Budva'ya vardık, burası oldukça hareketli bir yere benziyor. Radyoda elektronik müzikler de çıkmaya başladı. Budva eğlence hayatı ile meşhur bir yer! Yine ilk önce pansiyona gidip eşyalarımızı bırakıyoruz. Burada kaldığımız yer ise şehre 15 dakika yürüme mesafesi içinde, kocaman bahçesi olan hem kamping hizmeti veren hem de pansiyon hizmeti veren bir işletme. Buradan çıkıp marketten içeçek bir kaç şey alıp doğru oraya gidiyoruz! Yani Sveti Stefan'a! Oraya varmadan yolun sağ tarafında fotoğraf noktası var. Aracınızı park edip bu noktadan manzaranın tadını çıkartabilirsiniz. 


Biraz ileriden ise sağa dönüp Sveti Stefan'a inen yola gireceksiniz. Araç ile gelecekler için ufak bir uyarıda bulunalım, plajın hemen yanındaki otopark çok pahalı saati €2. Yol boyunca yol kenarına araba çekmek yasaktır levhası var. Risk alıp buraya çekmek istemedik, fakat bir çok arabanın da böyle bırakıldığını gördük. Biz de biraz daha yukarıda uyarı levhası olamayan bir yere aracımızı çekip aşağı kadar biraz yürüdük. Umarım arabayı çekmezler.

Budva'nın hemen ilerisinde olan bu adacık aslında bir balıkçı köyü olarak kurulmuş zaman içerisinde farklı amaçlara hizmet etmiş. Eski zamanlarda silah deposu olarak da kullanılan adacık genellikle Osmanlı donanması ve korsanlara karşı mücadele vermiş. 100 evi ve 3 kilisesi olan bu adacık şimdilerde adanın tamamı ve eski yazlık sarayın tamamı ünlü bir otel işletmesinde. Kiliselerden birinin Osmanlı donanmasından çalınan hazine ile yapıldığı da efsaneler arasında. Adadaki köylüler 1960larda anakaraya taşınarak burası turizme açılmış, Yugoslavya'nın dağılmasından sonra ise zor günler geçiren Karadağ yönetimi tarafından tekrar turizme katılmış ve lüks bir otele kiralanmış 


Otele giden lüks araçları sayamadık, süper lüks bir yer olsa gerek. Bir gün belki orada kalma şansımız olur belli mi olur? Peri masalı gibi bir yer sonuçta. Eğer kalmıyorsanız içeri girmenin bir başka yolu daha var, o da otelin restorantını kullanmak. Adacığa giden yolun girişindeki görevlilerden rezervasyon yaptırabilirsiniz. Fiyatların yüksek olduğunu belirtmekte fayda var fakat her şey girişteki panoda açıkça ilan edildiği için sürpriz yaşama ihtimaliniz yok.

Bizim kullandığımız kısım

Adacığın sağ tarafındaki plaj yine otele ait ve giriş ücretli. €120 verirseniz tek başınıza orada denize girebilirsiniz, biraz da dalgalı. Ama sol tarafında kalan plaj herkese açık, istediğiniz gibi şemsiye açabilir havlu serip yatabilirsiniz. Hafta içi olduğu için aşırı kalabalık da değildi. Biz bugünü keyif yapmaya ayırdığımız için 2 şezlong ve şemsiye tuttuk. Toplam €15 ödedik duş ve tuvalet de dahil ayrıca içinde wi-fi da var, bence bir daha düşünün. Hazır bu kadar iyi wi-fi bulmuşken bir canlı yayın deneyeyim dedim ama reytingler kötü, 5 kişi katıldı sadece. Gerçi bunları da pek okuyan yok ama ben de zaten okunsun diye de yazmıyorum. Kendime hatıra olsun diye yazarken meraklısına da not olsun diye ilan ediyorum. İnsan hafızası zaman içinde yanılıyor...

Deniz yine tertemiz ve berrak! Derinleşmesine karşın dibini pırıl pırıl görmek mümkün. Tabi bir de akvaryum gibi her yerinizi balıklar sarıyor. Biraz güneşlenip biraz da gölgede plajın tadını çıkarttık. Eh bütün bir yıl çalıştık didindik. Bence bunu fazlasıyla hakettik! Bu arada otelin tarafından arkaya doğru ağaçlık alan içinden bir yol gidiyor. Bu yolu takip ederseniz sizi eski kraliyet yazlık sarayına çıkartacaktır, buranın da manzarası çok güzel tabi yine burası da otele ait.


Akşam üstüne doğru manzaranın tadını çıkarttıktan sonra arabaya atlayıp Budva'ya geri dönüyoruz. Keyifler yerinde! Ver müziği!

Hazırlandıktan sonra Budva sahilinin yolunu tutuyoruz, burası oldukça hareketli ve kalabalık. Biraz Fethiye'ye benziyor ortam olarak. Bir sürü gece kulübü ise yanyana müşterilerini bekliyor. Budva gece hayatı ile meşhur, fakat asıl sezon temmuzda en büyük gece kulübünün açılması ile başlıyormuş. Plajda tanıştığımız bir Türk grubu ile akşam bir şeyle içmek için sözleşmiştik. Efendim yine tıpçıları buldum burada da! Onlar da benim yıllar önce çıktığım rotanın tersini yapıyorlar, 4 kız Makedonya'dan başlamışlar, yollarımız Budva'da kesişti, belki başka bir gün profesyonel hayatta kesişir yine... Keyifli bir sohbetin ardından dinlenmek üzere ayrılıyoruz. 

Yarın büyük gün! Gidilecek çok yolumuz, yaşanacak çok maceramız var...