Sic parvis magna

6 Temmuz 2017 Perşembe

2. Gün / Herceg Novi'den Kotor'a

Dünkü yorgunluğun ardından sabah kuş cıvıltları ve balkondan odaya sızan güneş ile erkenden uyandık. Pansiyondan çıkıp eşyaları arabaya yükledik. Bu sırada Ivan da sırtında çantası ayağında terliği ile evden çıkıyordu. Hadi gelin yüzmeye gidelim, sabah sabah çok güzel olur dedi. Ah be Ivancım çok haklısın ama bizim program çok sıkı bugün, söz bir daha geldiğimizde yüzeriz.

Oradan ayrılıp Herceg-Novi şehir merkezine geçtik. Kale çevresinde dolandık tabi sabah erken olduğu için heryer kapalı. Kale çeversinde çok güzel bir halk plajı bulduk. Deniz harika, pırıl pırıl ve buz gibi! Biz ise sadece ayaklarımızı sokabildik bugünlük.

Kotor koyu girişi, Perast önleri

Arabaya binip camları açtık Kotor'a doğru koyu dolanarak gidiyoruz şimdi. Adriyatik Denizi'nin dağların arasından içeriye doğru yaptığı kıvrım çok hoş! Burada Kotor'dan önce eski bir Venedik kasabası olan Perast'a uğramadan dönmek olmaz! İtalya'nın karşı kıyılarında olduğumuz düşünülürse buranın Venediklilerin elinde olması hiç de şaşırtıcı değil. Osmanlı olarak bu bölgede pek varlık gösterdiğimiz söylenemez.

Perast'ın önünde 2 tane kayalık var, efsaneye göre bir gün zor bir seyirden gelen 2 Karadağlı denizci, buradaki sığlıkta kayaların üstünde İsa ve Meryem Ana ikonası görürler. Bunun bir mucize olduğuna inanan denizciler zaman içinde seyre çıkmadan önce buraya gelip bir parça taş atmayı alışkanlık haline getirmişler. Sığlık ise zamanla adaya dönüşmüş. Daha sonra ise üzerine önce küçük bir şapel yapılmış, ada gittikçe büyüyünce de şu anki yapıya çevrilmiş. Tüm denizciler sefere çıkmadan önce bu kiliseye uğrar, güvenli bir seyir olması için dua eder ve işlemeli gümüş plaklar bırakırmış. Bugün bu gümüş işlemeler hâlâ kilisenin içinde görülebilir.

Biz de adaya çıkmak ve biraz da deniz sefası yapmak için bot kiraladık. Önce adanın üstündeki kiliseye çıkıp gezdik, sonra tekne ile Perast'ın çevresinde gezindik. Perast'ı bir de böyle, denizden görmenizi tavsiye ederim! Kısa gezimizin ardından tekrar karaya çıktık. Eh artık öğlen vakti geliyor ve biz de epey acıktık. Ayhan Sicimoğlu'nun tavsiyesi üzerine deniz kenarındaki şık bir restorana oturduk. Eh buraya gelince yenecek şey belli! Taze balıklardan yapılmış balık çorbası ve özel sosla marine edilmiş balık kızartması bizim terchimiz oldu. Siz de zevkinize göre taze deniz ürünlerinden birini seçebilirsiniz. Yemek yediğimiz yerin manzarası doyumsuz, eh bir de bu manzaraya bir kadeh kırmızı şarap kaldırmak gerekir dedik!


Keyifli öğlen yemeğimiz sırasında, Adriyatik'ten süzülerek gelen bir Cruise gemisini de selamladık! Gideceğimiz yer ortak, Kotor! Onun peşinden biz de yola çıktık kısa bir yolculuktan sonra kalacağımız pansiyonun önüne geldik. Arabamızı garaja çekip eşyalarımızı da odamıza koyduk. Balkondaki manzarayı tahmin edebilirsiniz! Cruise gemisi tam önümüze park etmiş! Eh balkon bile rahat yok bize anlaşılan!

Pansiyondan yola çıkıp 10 dakika yürüdükten sonra Kotor'u çevreleyen deniz surlarının önündeyiz. Kotor da tipik bir Venedik şehri! Kanatlı aslan arması her yerde, mimari özellikler ben buradayım size diyor adeta! Nasıl güzel bir suriçi yerleşimi yapılmış anlatamam, hem de oldukça da büyük bir yerleşim. Suriçindeki şehri ve meydanlarını güzelce gezdik, gezerken de bazı dükkanlardan gözümüzü alamadık desem yeri var. Bir tane dükkan mercan ve değerli taşlardan çok kıymetli el yapımı saatler yapıyordu, bir diğer dükkan ise hristiyanlar için önem arzeden ikonaları ahşap işçiliği ve varak kaplama ile yeniden hayata kazandırmıştı.


Kotor'a gelince surlara çıkmamak olmaz. Kotor'u çevreleyen kara surları şehrin sırtlarında oldukça yüksek olan hakim bir tepeye kadar çıkıyor. Şehrin Osmanlılara karşı savunmasında da önemli rol almış olan bu surlara çıkmak için €3 verdikten sonra epey bir efor sarfetmeniz gerekiyor. Parmak arası terliklerle çıkmanız zor olabilir. Bizim elimizde tırmanış batonları olduğu için bir koşuda en tepeye kadar çıktık.

Lakin bizim de kan ter içinde kaldığımızı söylemek isterim, ama bu manzaraya kesinlikle değer! Buradan tüm Kotor ayaklarınızın altında. Eğer vaktiniz varsa Lovcen milli parkına kadar da bir trekking rotası varmış. Yoksa arabayla da ulaşım sağlayabilirsiniz. Fakat bizim ikisi için de vaktimiz olmadığı için oradaki manzarayı göremedik. Olsun bir dahaki sefere artık!


Kale çıkışının bir de inişi var tabi! İnmek daha mı zor ne? Aşağı varmanın verdiği keyif ve yorgunluk ile günü tamamlıyoruz. Pansiyona dönüş yolunca şehrin anakapısının önünde Karadağlı gençlerin halkoyununa rastlıyoruz. Gözümüze çarpan nokta ise Ayhan abinin de dediği gibi bu Karadağlılar çok uzun oluşu. Bu arada Kotor, epey turistik eh bu da her şeyin fiyatına yansımış durumda. Yemekler Perast'tan daha pahalı fakat kesinlikle daha güzel değil. Biz de markete uğrayıp atıştırmalık bir kaç şey alıyoruz. Meyve sebzenin de pahalı olduğunu söylemem gerek. Para birimi olarak Euro kullanan Karadağ bizi şaşırtıyor!

Gün batımında balkondan cruise gemimiz uğurluyoruz. Onlar yarın başka bir limanda olacak, eh biz de başka bir şehirde. Ama insan diyor "Ah o gemide ben de olsaydım..." Eh Kotor'u bir de gece görmek gerek dedik. Zira şehir gündüz epey kalabalıktı. Gece de hareketli olacağını düşünürek tekrar şehre geldik fakat bulduğumuz şey tam bir hayal kırıklığı oldu. Hemen hemen heryer bomboş, ve saat henüz 10 olmuşken Kotor tam bir hayalet kasabaya dönüşmüş. Biz de bir kaç kez şehri gece sakin ve serinken gezdikten sonra pansiyonun yolunu tutuyoruz.

Yarın dinlenme günümüz olacak, Budva'dayız. Deniz, kum, güneş yani!