Sic parvis magna

29 Aralık 2016 Perşembe

Her şey hayal kurmakla başlar


Gezginci bir ruhumun olduğunu ilk kez ne zaman fark ettim bilemiyorum ama bunun atalarımdan geldiğine eminim. Hatta dedem o kadar çok gezermiş ki eğer onun yaşadığı dönemde dünyaya gelmiş olsaydım onunla kim bilir nerelere giderdik...

Bu arada yine doğru zamanda doğru yerde olamadığım görülüyor...


Bana çok geziyorsun diyorsunuz ya, peki bu noktaya nasıl geldim?


Çocukluğumda bir mahalle hayatım olmadı, haliyle sokakta oyun nedir bilemeden büyüdüm ama hafta sonları Moda Parkı'na giderdik ailecek, Kadıköy sahilinde bisiklet sürerdim babamla. Bunun dışında boş vakitlerimi daha çok National Geographic ve Discovery Channel izleyerek geçirdiğim için Dünya'nın hem çok büyük hem de çok küçük ve gezilip görülecek çok yeri olduğunu düşünerek büyüdüm. O zamanlar Dünya benim için 37 ekran Beko tüplü televizyonumdan gördüğüm kadarıylaydı... Şimdiki gibi ne Full HD, 4K gibi yüksek çözünürlük vardı ne de öyle sürekli internet bağlantısı... Hatta merak ettiğim bazı yerleri ansiklopediden açıp okurdum. Sonra lise sınavı, lise hayatı, üniversite sınavı derken sistemin içinde yuvarlandık durduk, ama içimdeki o ruhu ve merakı kaybetmemeye çalıştım. Lisede bazen camdan bakarken dalıp giderdim uzaklara, hayallerimi düşünerek. Her seferinde de yeni hayaller eklerdim...


Üniversiteye başladığımda artık on sekiz yaşını geçmiş, maddi anlamda da biraz birikim yapabilmiştim ve seyahat anlamında önümde bir engel olmadığını düşünüyordum. O kadar çok yazı, anı, rehber okumuştum ki her şey çok kolay gelmişti gözüme bir anda. Burada bir diğer etken ise Şefik hoca ile tanışmam olmuştu. Köy Hizmetleri Anadolu Lisesi'ni benim için en güzel yer yapan resim hocam Günay hocadan sonra, benim için Tıp Fakültesini daha yaşanabilir ve farklı kılan biri oldu Şefik hocam. Düşünün ki Interrail yokken daha tek tek bilet ayarlayarak Interrail yapan biri kendisi!  Çekoslovakya daha dağılmamışken bir doğu bloku ülkesinde, telefon yok internet yok kredi kartı yok... Zamanında yapmış olduğu gezileri dinledikçe ufkum iyice genişledi.


Gençleri her zaman desteklerim ama bazı noktalarda biraz ağırdan da almak gerekebiliyormuş onu görüyorum. (Az önce genç dedim, evet kendimi biraz daha büyük ve olgun hissediyorum artık bugün temel bilimler kantininde otururken daha iyi anladım bunu, ama içim hala çocuk onu biliyorum.) Şimdiki tecrübelerime bakınca aslında bu işlerin o kadar da kolay olmadığını söyleyebilirim.  İlk kez Interrail yapmak istediğimde, bunu ailemle paylaştığımda aldığım tepki, bir arkadaşınla gidersen daha iyi olur oldu. Sanırım bu bir tür oyalama taktiği idi, zira yakın çevremde benimle bu hayali paylaşabilecek bir arkadaşım yoktu. Bir taraftan bilgimi arttırıyor bir taraftan da çevremden bana katılmak isteyecek insanlara gezi planlarımı anlatıyordum. Gel zaman git zaman, bir iki kişi gelir gibi oldu, sonra onlar da vazgeçti. Bu sefer aileme tek gitmek istediğimi söyledim. İş bu noktaya gelince, daha yalnızca yuvanın çevresinde uçan bir kuş olarak, buna izin çıkartamadım. Epey bir atışmıştık o zamanlar, hatırlıyorum da çok kızmıştım. Genç olmak böyle bir şey, hayatı yaşamak ve okumak farklı şeyler ve iki farklı kuşak var ortada. Anne baba olmak zaten zor bir de çocuğunuz gelmiş size ben şuralara gideceğim tek başıma diyor. Uygun ortam gelişene kadar tüm planlarımı askıya almak zorunda kalmıştım. Daha sonraları o zamanlar fark edemediğim ailemin kaygılarını, yaşadıkça daha iyi anlayacaktım. Hayat tecrübesi önemli!


Bir yıl sonra EMSA'nın Makedonya'da düzenlediği bir etkinlik buldum. Altından girdim üstünden çıktım artık bu sefer kesin gidecektim, ama ben geziyi uzatıp Balkanları da görecektim, bizimkiler sadece etkinlik için izin veriyordu. Yine biraz atışma dönemi geçirdik, derken ben uçak biletlerimi alıp emrivaki ile durumun içinden çıktım. Ailem de tedirgin de olsa bu değişime biraz hazır gibiydi, artık yapacak bir şey yoktu. Etkinliğe gittim, çok güzel dostlar kazandım. İlk defa yurt dışında kendi başıma gezdim eğlendim, ilk defa couchsurfing yaptım ki ailemin bundan haberi yoktu. Gezi sırasında başıma şöyle bir olay da geldi ve epey bir tecrübe kazanarak geri geldim. Artık bir kez enfekte olmuştum ve bunun dönüşü de yoktu ve sanırım ailem de buna alışacak gibiydi. Ayrıca o zamanlarda önümde rol model olan değerli mentorum Metin hocam, fotoğrafçılığa olan ilgimin su üstüne çıkmasını sağlamıştı. Artık seyahatlerime yeni bir yön de eklemiştim.


Bu geziden sonra Interrail'e olan bakış açım değişti. Gezileri daha küçük parçalar ve bölgeler halinde yayarak yapma yönünde karar aldım. Sonrasında ise Pegasus'un bir kampanyası ile Orta Avrupa turu macerasına atıldım. Bu sefer bu gezi grup olarak yapılacaktı, fakat bazı sıkıntılardan ötürü tek başıma yaptım. Şimdi dönüp baktığımda iyi ki de tek başıma yapmışım diyorum! Kendimi tanıdıkça nelerin bana daha uygun olduğunu daha iyi anlıyorum. Bu arada bir önceki gezinin tecrübesi ile bu geziyi daha rahat yaptım, daha çok zevk aldım ve yepyeni şeyler öğrendim. Geziden önce Almanca kursuna gidiyordum, orada Efkan hocam ile tanışmıştım. O da bize hep derdi ki "An'da kalın! Hayat anda kaldığınızda daha farklı ve güzel olur." Mesela bunu öğrendim ve gezide pekiştirdim, o da Efkan hocanın bana dokunuşuydu sonra onu alıp başka insanlara taşıyacak olan da bendim.


Bundan sonrası da zaten çorap söküğü gibi geldi. Erasmus konusu açılınca, ailem benden çok gitmemi istedi bile diyebilirim. Dahiliye sınavı zamanında çok bunalmıştım ve bir ara gitmekten vazgeçer gibi olduğum anda, bana bir dur diyip, Erasmus'a gitmem gerektiğini de hatırlatan onlar oldu.  Erasmusun ilk haftaları o kadar zor gelmişti ki, onların desteğini uzaktan bile hissetmek beni mutlu etmeye yetmişti.
Sonra bir gün evi arayıp, ben Fas'a çöle gideceğim dediğimde, ilk başta babam "Oğlum şimdi oralar karışıktır gitmesen." dedikten sonra "Ama ben gitmek istiyorum bir daha ne zaman gidebilirim ki?" yanıtıma annemden gelen tepki, "Bize gittiğin yerden mesaj at, kendine de dikkat et! Sonra da istediğin yere git ama sağ salim gel!" olmuştu.

Bu noktaya gelmek hiç kolay olmadı, ama içten içe meraklansalar da artık aldığım kararlarda hep yanımdalar. Kendimi gerçekleştirme yolunda onların gücünü yanımda hissediyorum.


Kısacası,

Zaman geçer, şartlar değişir, hayat akar yerinde durmaz. Kimi zaman önünüze fırsatlar düşer, kimi zaman onları siz yaratırsınız. Önemli olan denemek değil midir? Sabri bile kırk yılda bir bile olsa gol atabiliyor hem de doksana atıyorsa, siz neden denemiyorsunuz? En fazla tribünlere vurursunuz, hiç vurmamış olmaktan iyidir bu da değil mi?

Yani diyorum ki,  bir hayal kurun, sonra onu bozun değiştirin, güzelleştirin. Mesela yanına birini ekleyin, zamanını değiştirin, biraz erteleyin... Düşünün ve yürekten isteyin, ama hayaliniz için fırsatları beklemeyin onları siz yaratın. Aksaklıklar ise sizi yolunuzdan alıkoymasın, ne olursa olsun inancınızı ve güveninizi hep diri tutun ki sonunda istediğiniz gibi olsun her şey...


"Başlamak bitirmenin yarısıdır derler ama her şey hayal kurmakla başlar."  
Bu da benim cümlem olsun be...