Sic parvis magna

29 Aralık 2016 Perşembe

Her şey hayal kurmakla başlar


Gezginci bir ruhumun olduğunu ilk kez ne zaman fark ettim bilemiyorum ama bunun atalarımdan geldiğine eminim. Hatta dedem o kadar çok gezermiş ki eğer onun yaşadığı dönemde dünyaya gelmiş olsaydım onunla kim bilir nerelere giderdik...

Bu arada yine doğru zamanda doğru yerde olamadığım görülüyor...


Bana çok geziyorsun diyorsunuz ya, peki bu noktaya nasıl geldim?


Çocukluğumda bir mahalle hayatım olmadı, haliyle sokakta oyun nedir bilemeden büyüdüm ama hafta sonları Moda Parkı'na giderdik ailecek, Kadıköy sahilinde bisiklet sürerdim babamla. Bunun dışında boş vakitlerimi daha çok National Geographic ve Discovery Channel izleyerek geçirdiğim için Dünya'nın hem çok büyük hem de çok küçük ve gezilip görülecek çok yeri olduğunu düşünerek büyüdüm. O zamanlar Dünya benim için 37 ekran Beko tüplü televizyonumdan gördüğüm kadarıylaydı... Şimdiki gibi ne Full HD, 4K gibi yüksek çözünürlük vardı ne de öyle sürekli internet bağlantısı... Hatta merak ettiğim bazı yerleri ansiklopediden açıp okurdum. Sonra lise sınavı, lise hayatı, üniversite sınavı derken sistemin içinde yuvarlandık durduk, ama içimdeki o ruhu ve merakı kaybetmemeye çalıştım. Lisede bazen camdan bakarken dalıp giderdim uzaklara, hayallerimi düşünerek. Her seferinde de yeni hayaller eklerdim...


Üniversiteye başladığımda artık on sekiz yaşını geçmiş, maddi anlamda da biraz birikim yapabilmiştim ve seyahat anlamında önümde bir engel olmadığını düşünüyordum. O kadar çok yazı, anı, rehber okumuştum ki her şey çok kolay gelmişti gözüme bir anda. Burada bir diğer etken ise Şefik hoca ile tanışmam olmuştu. Köy Hizmetleri Anadolu Lisesi'ni benim için en güzel yer yapan resim hocam Günay hocadan sonra, benim için Tıp Fakültesini daha yaşanabilir ve farklı kılan biri oldu Şefik hocam. Düşünün ki Interrail yokken daha tek tek bilet ayarlayarak Interrail yapan biri kendisi!  Çekoslovakya daha dağılmamışken bir doğu bloku ülkesinde, telefon yok internet yok kredi kartı yok... Zamanında yapmış olduğu gezileri dinledikçe ufkum iyice genişledi.


Gençleri her zaman desteklerim ama bazı noktalarda biraz ağırdan da almak gerekebiliyormuş onu görüyorum. (Az önce genç dedim, evet kendimi biraz daha büyük ve olgun hissediyorum artık bugün temel bilimler kantininde otururken daha iyi anladım bunu, ama içim hala çocuk onu biliyorum.) Şimdiki tecrübelerime bakınca aslında bu işlerin o kadar da kolay olmadığını söyleyebilirim.  İlk kez Interrail yapmak istediğimde, bunu ailemle paylaştığımda aldığım tepki, bir arkadaşınla gidersen daha iyi olur oldu. Sanırım bu bir tür oyalama taktiği idi, zira yakın çevremde benimle bu hayali paylaşabilecek bir arkadaşım yoktu. Bir taraftan bilgimi arttırıyor bir taraftan da çevremden bana katılmak isteyecek insanlara gezi planlarımı anlatıyordum. Gel zaman git zaman, bir iki kişi gelir gibi oldu, sonra onlar da vazgeçti. Bu sefer aileme tek gitmek istediğimi söyledim. İş bu noktaya gelince, daha yalnızca yuvanın çevresinde uçan bir kuş olarak, buna izin çıkartamadım. Epey bir atışmıştık o zamanlar, hatırlıyorum da çok kızmıştım. Genç olmak böyle bir şey, hayatı yaşamak ve okumak farklı şeyler ve iki farklı kuşak var ortada. Anne baba olmak zaten zor bir de çocuğunuz gelmiş size ben şuralara gideceğim tek başıma diyor. Uygun ortam gelişene kadar tüm planlarımı askıya almak zorunda kalmıştım. Daha sonraları o zamanlar fark edemediğim ailemin kaygılarını, yaşadıkça daha iyi anlayacaktım. Hayat tecrübesi önemli!


Bir yıl sonra EMSA'nın Makedonya'da düzenlediği bir etkinlik buldum. Altından girdim üstünden çıktım artık bu sefer kesin gidecektim, ama ben geziyi uzatıp Balkanları da görecektim, bizimkiler sadece etkinlik için izin veriyordu. Yine biraz atışma dönemi geçirdik, derken ben uçak biletlerimi alıp emrivaki ile durumun içinden çıktım. Ailem de tedirgin de olsa bu değişime biraz hazır gibiydi, artık yapacak bir şey yoktu. Etkinliğe gittim, çok güzel dostlar kazandım. İlk defa yurt dışında kendi başıma gezdim eğlendim, ilk defa couchsurfing yaptım ki ailemin bundan haberi yoktu. Gezi sırasında başıma şöyle bir olay da geldi ve epey bir tecrübe kazanarak geri geldim. Artık bir kez enfekte olmuştum ve bunun dönüşü de yoktu ve sanırım ailem de buna alışacak gibiydi. Ayrıca o zamanlarda önümde rol model olan değerli mentorum Metin hocam, fotoğrafçılığa olan ilgimin su üstüne çıkmasını sağlamıştı. Artık seyahatlerime yeni bir yön de eklemiştim.


Bu geziden sonra Interrail'e olan bakış açım değişti. Gezileri daha küçük parçalar ve bölgeler halinde yayarak yapma yönünde karar aldım. Sonrasında ise Pegasus'un bir kampanyası ile Orta Avrupa turu macerasına atıldım. Bu sefer bu gezi grup olarak yapılacaktı, fakat bazı sıkıntılardan ötürü tek başıma yaptım. Şimdi dönüp baktığımda iyi ki de tek başıma yapmışım diyorum! Kendimi tanıdıkça nelerin bana daha uygun olduğunu daha iyi anlıyorum. Bu arada bir önceki gezinin tecrübesi ile bu geziyi daha rahat yaptım, daha çok zevk aldım ve yepyeni şeyler öğrendim. Geziden önce Almanca kursuna gidiyordum, orada Efkan hocam ile tanışmıştım. O da bize hep derdi ki "An'da kalın! Hayat anda kaldığınızda daha farklı ve güzel olur." Mesela bunu öğrendim ve gezide pekiştirdim, o da Efkan hocanın bana dokunuşuydu sonra onu alıp başka insanlara taşıyacak olan da bendim.


Bundan sonrası da zaten çorap söküğü gibi geldi. Erasmus konusu açılınca, ailem benden çok gitmemi istedi bile diyebilirim. Dahiliye sınavı zamanında çok bunalmıştım ve bir ara gitmekten vazgeçer gibi olduğum anda, bana bir dur diyip, Erasmus'a gitmem gerektiğini de hatırlatan onlar oldu.  Erasmusun ilk haftaları o kadar zor gelmişti ki, onların desteğini uzaktan bile hissetmek beni mutlu etmeye yetmişti.
Sonra bir gün evi arayıp, ben Fas'a çöle gideceğim dediğimde, ilk başta babam "Oğlum şimdi oralar karışıktır gitmesen." dedikten sonra "Ama ben gitmek istiyorum bir daha ne zaman gidebilirim ki?" yanıtıma annemden gelen tepki, "Bize gittiğin yerden mesaj at, kendine de dikkat et! Sonra da istediğin yere git ama sağ salim gel!" olmuştu.

Bu noktaya gelmek hiç kolay olmadı, ama içten içe meraklansalar da artık aldığım kararlarda hep yanımdalar. Kendimi gerçekleştirme yolunda onların gücünü yanımda hissediyorum.


Kısacası,

Zaman geçer, şartlar değişir, hayat akar yerinde durmaz. Kimi zaman önünüze fırsatlar düşer, kimi zaman onları siz yaratırsınız. Önemli olan denemek değil midir? Sabri bile kırk yılda bir bile olsa gol atabiliyor hem de doksana atıyorsa, siz neden denemiyorsunuz? En fazla tribünlere vurursunuz, hiç vurmamış olmaktan iyidir bu da değil mi?

Yani diyorum ki,  bir hayal kurun, sonra onu bozun değiştirin, güzelleştirin. Mesela yanına birini ekleyin, zamanını değiştirin, biraz erteleyin... Düşünün ve yürekten isteyin, ama hayaliniz için fırsatları beklemeyin onları siz yaratın. Aksaklıklar ise sizi yolunuzdan alıkoymasın, ne olursa olsun inancınızı ve güveninizi hep diri tutun ki sonunda istediğiniz gibi olsun her şey...


"Başlamak bitirmenin yarısıdır derler ama her şey hayal kurmakla başlar."  
Bu da benim cümlem olsun be...


26 Aralık 2016 Pazartesi

Fatih'ten kalan yarım şarap

Bu hikaye gerçek olay ve kişilere dayanmaktadır.

Napoli'de Trattoria da Nennella adında bir restoran vardır. Oldukça meşhur olan bu yer, Quartieri Spagnoli (İspanyol mahallesi)'de bulunur, Napoliten mutfağından yemekler yapar, fiyatları da makul seviyededir. Fiks menüleri vardır, bunların yanında da şarap servisi yapılır. Yıl içinde bir çok arkadaşım oraya gitmişti de bir tek ben gidememiştim.

Yaz başında Batuhan bizi ziyarete Napoli'ye gelmişti. Açıkcası iyi de oldu geldiği, hem ona hem bize farklılık oldu. Neyse, Kutlay da Batuhan gelince hep beraber oraya gidelim dedi. Hay hay gidelim!

Akşam yemek saatinde 7-8 civarı İspanyol mahallesinde buluştuk, mekana geldik ama ne kalabalık ne kalabalık. Yaz geldiği için Napoli turistle dolup taşıyor tabi, öyle böyle bize bir yer buldular içeri geçtik oturduk. Sürekli bir yemek ve şarap servisi var çevremizde... Kutlay Batu ben yemekleri seçiyoruz, yemek gelmeden hemen şarabımızı da istedik. Şarap geldi, paylaşıldı falan, daha ilk yemeğe başlamadan muhabbet sohbet derken ilk şişe şarap bitti. Hop hemen yemekle ikincisine başladık. Yemek konusuyla ve Napoli ile başlayan muhabbet derya deniz olmaya başladı 3. şişe şarapta. Biz de iyi içiyormuşuz he!


Bu fotoğraf çekildiğinde hayatın anlamını sorguluyordum sanırım.

Neyse yemek bitti meyve servisi geldi, biz 4. şişeyi de devirmiştik. Son olsun 5. şişeyi isteyelim kalkarız dedik, bu arada masaları dolup dolup boşalıyor biz hala aynı yerdeyiz.
O sırada mekanın sahibiydi sanırım, bize laf attı hadi gençler kalkıp giderseniz indirim yapacağız fiyatta. Sconto lafını duyunca biz tabi, ooo iyi o zaman kalkalım dedik. Geldik kasaya hesabı ödemeye, 3 kişi fiks menü almıştık, €12x3= €36 ödeyeceğiz diye bekliyoruz. Oradan biri garsona işaret etti bunlar kaç şişe içti diye. Vay anasını içtiğimizi mi saydınız siz bizim la?
Adam 5 yaptı, bizim hesap oldu €46!  Haydaaaa! Bizim kayışlar koptu. Kutlay başladı İtalyanca durumu izah etmeye, bakın biz kışın da buraya geldik, o zaman da bu kadar içtik, ama kimse ek para istemedi şimdi nedir durum?

Adamlar uyanık abi yazın turistik ya, kazıklayacaklar mekana gelenleri, bizi de turist sandılar. Yoksa kışın şarapta sınır yoktu, bir de şarabı da şarap olsa ev yapımı düz şarap işte.
Dayı bak biz 5 aydır Napoli'de yaşıyoruz buranın yarı yerlisi olduk diyoruz. Öyle diyince işler iyice kızıştı, bize bağırıp çağırmaya başladılar. Restoranın kapısında rezillik yaşanıyor an itibariyle biz hiç istifimizi bozuyorduk ki, Batuyla canımıza tak etti, onlar bize İtalyanca saydırınca biz de Türkçe küfür kıyamet giriştik olaya, ha bu arada elimde Fatih'ten kalan 5. şişe şarap var. Bir ara lan şunu kafalarına patlatıp kaçsak mı diye bile düşündük. Sonra dedim ki Diego bi dur Allahını seversen durum zaten karışık, bura Napoli adamı keser bunlar. Bu seferde bizi iterek sokağa uzaklaştırdılar mı? Ahan dedim işler büyüyecek, Kutlay verelim şunlara €40 sussunlar diyorum. Kutlay hala durumu izah ediyor, yaptığınız ayıp falan diyor.
Ben adama al lan €20 burdan al bi €20 de buradan diyorum ve karşılıklı küfürleşme ile kavgamız burada kapanıyor.

Kutlay Batu ben ve yarım kalan 5. şişe şarabımız ile Piazza Bellini'nin yolunu tutuyoruz...

Bu da böyle bir anımdır...

25 Aralık 2016 Pazar

Sarayburnu

Bir gün bizim ekip yelkene çıktık, Veysel, Harun, Oktay, Doğaç, Anıl, Kutlay, ben ve tabi ki başta Sarp abi. Hava güzel esiyor, Fenerbahçe açıklarında 20knot falan feci yelken yapıyoruz, tramolalalar, kavançalar havada uçuşuyor.
Bizim ritüelimizdir, o tekne seyre çıktı mı yolda bir şeyler yenir içilir. Kutlay bize muz ve içecek ikramı yapıyor mutfağın hatchinden saolsun falan. Onun da işi bitti yana güneşlenmeye çıktı.

Dümene ben geçtim bir ara, sonra Sarp abi dedi ki hava güzel, bas Sarayburnu'na doğru!  İyi hoş güzel çok güzel, İstanbul'u öylesi bir manzaradan izlemek kadar güzel bir şey yok heralde!
Bu arada yolda Veysel şehirhatları vapuruna el kol yapıyor, kaptana açsana camı diyor, kaptan da bize düdük çalarak selam veriyor. :) Ah çok özledim o günleri :(

Yalnız Sarayburnu'na yaklaştıkça hava bir garip oldu, dümenin tadı kaçmaya başladı skipper Doğaç'tı ona devrettim dümeni ben kenarda bekliyorum olacakları.
Tam böyle Sarayburnu açığındayız artık. Alesta Tramola komutunu aldık, tam tramola atacağız, bir broş yemişiz yok böyle bir şey! Tekneyi döndüremedik, döndürmeyi bırak dehşet bir dalga bize çarptı. Sarp abi dümene koştu motora marş basıyor, oradan çıkmamız lazım bir şekilde acilen!

Tekneyi döndürürken alçak ve yüksek kısımlar yer değiştirir. Dönüş anında yer değiştirip yüksek kısımda kalmanız gerekir. Tramola sırasında ben de tam öyle yaptım, yalnız bu sefer kendimi teknenin neredeyse bordasında otururken buldum. O derece kuvvetliydi. Teknenin hakim tepesindeyim herkesi her şeyi görüyorum o an! Teknede tam bir panik hakim, herkes bir yere pusmuş olayı atlatmaya bakıyor. Anıl'ın ayağı yerden kesilmiş, halatlara tutunup hayatta kalmaya çalışıyor, arkada dümende Sarp abiyle Doğaç dize kadar suya batmış. Tam karşıya baktım inanılmaz bir dalgaya kafadan giriyoruz! 40feetlik yatla, altında yaklaşık 2 ton da salma var bu arada, rafting yapmaya başladık dalgalar arasında. Beni bir gülme aldı, Joker karakteri gibi kahkaha atıyorum teknede! Bu arada iki dalga arasında kaldık, etrafımız tamamen sudan duvarla örüldü. Bir batıyoruz bir çıkıyoruz koca tekneyle, herkeste korku hakim bense çılgınca eğleniyorum.

Neyse buradan çıkarttık attık kendimizi güvenli sulara tekrar, yandan güneşlenen Kutlay kalktı, ne oldu diyor? Ahahahah beni bir daha gülme aldı...


Ya ne gündü be...


Dip not: Sarayburnu ters akıntısı ve sert havasıyla tarih boyu bir çok tekneyi batırmış ve Bizans İmparatorluğu'nu denizden gelecek saldırılara karşı korumuştur.

Ekran karardı

Kafam dağılsın diye yazacağım bu akşam, belki biraz olsun dağılır diyeceğim ama yok sanmıyorum...


Ekran karardı...

Anıl ile yelken kulübünü kurma aşamasında olduğumuz günlerdeyiz. Daha küçüğüz heyecanlıyız falan işte... Ömer hoca dedi ki, Düzce Üniversitesi'nde Yelken Şenliği var gidin bir bakın, abilerinizden işi öğrenin. Şimdi size bilet almaya gidiyoruz arabaya binin dedi peki dedik atladık. Düzce Güven'in yazaneye gittik Kadıköy'den hocayla biletleri ayarladık, dönüş yolundayız. Bu arada söylemem gerek Ömer hoca yaman sürücüdür, ne zaman arabasına binsem taşikardiye giriyorum.
Kadıköy'e doğru hoca tabiri caizse yardırıyor. Hastaneye dönmesi gerek yapılacak işler, hastalar var. Anıl önde oturuyordu, ben de arkada oturuyordum. Sonra hoca "upsss şurası Kadıköy çıkışı değil mi ya?" diyerek direksiyonu çat diye bir kırdı, ben arkada en sağdan en sola yapıştım. Anıl önde nutku tutulmuş bir şekilde hocaya bakıyor.

Bu arada şenlik için Melen'de rafting de olacak dediler bize. Hava da epey soğuk, diyoruz nasıl olacak bu iş? Acaba gitmesek mi? Gitmezsek hiç olmaz, hocaya söz verdik biletler alındı bir kere... Neyse biz atladık otobüse gittik Düzce'ye. İşte rafting yerindeyiz falan hava buz hazırlıkları yaptık, hava soğuk olduğu için balık adam kıyafetleri falan verdiler bize ama elleri koruyan bir şey yok!

Kaskı taktık, kısa bir eğitim verildi, işte şunu dediğimde şöyle yapın falan. Sonra rafting eğitmeni dedi ki; "Olur da suya düşerseniz bir şey yapmayın, sırt üstü uzanın biz sizi çıkartırız. Yalnız su çok soğuk ona göre 0 derece falan"

Atladık bota gırgır şamata bir ekipteyiz, Anıl ile ben en arkadayız falan. Bu arada Melen çayı neredeyse taşacak, bir iki köprü geçiyoruz kafaları eğerek anca falan yani. Tam bir LOTR ortamı var zaten! Anıl o kadar kuvvetli kürek çekiyor ki hoca buna sen çekme evladım dedi, ahahahahah! Sonra Anıl'la yer değiştik benim tarafın desteğe ihtiyacı vardı biraz da o kürek çeksin değil mi yani :D

Biraz ötede 90 derecelik bir dönüş yapıyormuş nehir ve tam karşımızda da kayalık bir duvar var! Hoca terse kürek emri verene kadar abi biz yardır yardır kayaya girdik! O an ben havaya uçtum sonra benim ekran karardı. Gözümü açtığımda suyun içindeydim, sonra mı?

Bir cisim yaklaşıyor efendim! 
 Bot döndü bir de benim kafaya tam 12den çaktı mı! Bir de şimdi botun altında kaldım. Ne ara nefes aldım bilmiyorum. Biraz da öyle debelendikten sonra, beyin ilk şoku atlattı ve hocanın sözü aklıma geldi. Evreka. Koyverdim kendimi Melen çayına bıraktım, sırt üstü gökyüzüne bakarak son sürat sürükleniyorum...

Bu sırada Anıl'ın gözünden botun içindeki durum;

Bot kayalıklara çarptı, sonra biri Melen'e uçtu onu gördük. Biri hoca suya düştü dedi, herkes kürekleri bırakıp botun ortasında çömeldi. Ben de sana bakıyorum nerdesin diye, baktım hoca burda lan Tunahan suya düşmüş diye bağırdım. Biraz sonra da cansız sürüklenen bedenini gördüm suda, aklım çıktı diyor. Aklıma neler neler geldi neler? Ne diyeceğiz ailesine, ne diye buraya geldik... Sonra hoca sana seslendi sen de biraz sonra dönüp baktın ya derin bir oh çektim diyor.

Biraz sonra hocanın sesini duydum oğlum baksana tut şu sopayı çekcem seni bota diyor. O an bi daha kendime geldim. Sonra hoca beni bota çıkarıp attı. Ben karaya vurmuş balina gibiyim botun içinde ilk bi kaç saniye. Herkes bana bakıyor, biri bağırdı kafası patlamış kanıyor diye. Haydaaa! Bakıyorum kan man yok, aldım elime küreği kardeşlerim gün mücadele günüdür asılın küreklere diye bağırıyorum. Kafa gitmiş yine!

Neyse öyle böyle bir şekilde o parkuru bitirdik. Yalnız bitiş noktasında ellerimi ve ayaklarımı hissetmiyordum, hatta ayaklarım acıyordu artık. Hemen orda kıyafetleri değiştik bizi paketlediler attılar servise öyle ısındım falan da kurtuldum hipotermiden. Yoksa kesin gitmiştim...

Bu da böyle bir anımdır işte...


23 Aralık 2016 Cuma

Bolu Dağı

Geçtiğimiz haftalarda ani bir kararla Abant'a gittim. Giderken de herkes gibi Bolu Tüneli'ni kullanmadım. Onun yerine Bolu Dağı'na çıktım. Belki de insanlar bana deli diyor ama var her şeyin bir sebebi.

Bolu Dağı yıllarca geçtim durdum... Daha ilk kez ufak bir çocukken gördüm onu. Kimisine göre eve giden yoldaki en büyük engeldi, kimisine göre en büyük tehlike!

Peki ya bana göre?

Bilmiyorum... İlk zamanlar çok bir şey anlamazdım sanırım, ama değişik bir ilgim vardı ona karşı. Bulutların üstüne çıkarırdı kimi zaman beni, kimi zaman kar sürprizi yapardı. Kar yağışını o kadar çok seviyorum ki, bu mutluluğu çoğu kez yaşatırdı bana. O zamanda kayan tırlar, yolda kalan arabalar çok olurdu bunlara canım sıkılmazdı ki hiç!

Bunca yıl geçti üstünden, tüneller yeni yollar açıldı her şey kolaylaştı. İnsanlar uzaklaştı birer birer, herkes kolay olanı seçiyor tabi artık bu devirde... O da işi biten herkes gibi terk edildi yalnızlığına.

Ama zor da olsa ömrün yettiğince ben hep burada olacağım, yazın aniden bastıran yağmurunu da, kışın geçit vermeyen yollarını da seviyorum. Sabah aniden çöken sisinden önümü göremesem de bir şekilde ilerlemeyi seviyorum. Seviyorum işte bir sebep mi gerek buna?

Her seferinde de otoyoldan çıkıp Bolu Dağı'nı göreceğim. Geçerken 5 dakika bile olsa.

ve zor olan güzeldir... emek harcanan şey güzeldir...


4 Aralık 2016 Pazar

Üzülme; bil ki ağladığın kadar güleceksin...


Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif...
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü...
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin...
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün...
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin...

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...

Can Yücel


İnsanın yanında her zaman dostları olmalı. Biz birlikte güçlüyüz ve her şeyin üstesinden geliriz.

Duygu ve Koray için...

22 Kasım 2016 Salı

Geçerken 5 dakika...

Bayramlarda babam hep derdi ki, "Geçerken 5 dakika şuraya da uğrayalım, hem onları da görürüz."
Öyle öyle o kadar yer ziyaret ederdik ki... Ama her gittiğimiz yerde ziyaret ettiğimiz insanlar ne mutlu olurdu.

Yıllar içinde babamdan öğrendiğim 5 dakika dahi olsa birini ziyaret etme davranışını kendimle harmanlayarak bir üst noktaya getirdim sanırım. Geçerken 5 dakika da şuraya uğrayayım şuraları da göreyim, şunu da yaparım diyerek yaşamaya başladım.

Bilinçaltıma öyle yerleşmiş ki bu alışkanlığım, bu durumu ciddi olarak ilk kez bir transit seyahatimde farkettim. Napoli'den Roma'ya geçip, oradan da uçağa binecektim, arada çok az da olsa boş vaktim vardı. 

Peki duracak mıydım?
Bir koşu Roma merkeze indim, 5 dakikada tiramisu yedim,  Trevi'ye bozuk paramı da attım hatta bir müzeye de ucundan girdim çıktım. Sonra Roma havalimanı oradan da Fas...


Hayat kısa işte ömür geçiyor... Bugün 5 dakika da olsa görebildiğimiz sevdiklerimizi yarın da görebileceğimizi kim garantileyebilir?

5 dakika dahi olsa göz ucuyla görebileceğimiz yerlere bir daha ne zaman, nasıl gidebileceğimizi nereden bilebiliriz ki?

O yüzdendir ki 5 dakika bile olsa değer verdiğim birini görmek için katettiğim mesafe yüzlerce kilometre dahi olsa sıkmaz canımı. O yüzdendir ki ana yoldan sapıp, kahverengi tabelaları takip ederim. Mesafeler ve kısıtlı zaman alıkoymaz beni...


Geçerken 5 dakika da olsa görüşmek üzere

Fırtınalar da kopsa...


... Bir ayağınız uçurumun kenarında da olsa, zaman zaman kayıp düşeyazsanız da yolunuza emin adımlarla devam edin. Tam bitti dediğinizde en kuvvetli haliyle tekrar da vursa o fırtına, bilin ki er ya da geç dinecektir.

Elbette verilen mücadele, çekilen çile gözardı edilemez, fakat fırtına dindiğinde çıkan güneş biraz önce çektiğiniz tüm çileyi alıp götürecek hatta size yeni fırsatlar sunacaktır.

Hipoterminin kıyısında

Sentiore degli dei / İtalya
15.07.2016 13.00

21 Kasım 2016 Pazartesi

Tüm kaybettiklerimizin anısına...

Herkes zor zamanlardan geçer... Elbette hiçbir şey sonuçları değiştiremez ama birlikte olursak o günler de geçer...



Her ne kadar kıyısından olaya dahil olsam da o günler hayatımı akışını en çok etkileyen zamanlardı. Hatta hayata bakış açımı baştan aşağı değiştirdi diyebilirim. Şimdi geriye dönüp baktığımda yine çok farklı hissediyorum. Yıllar sonra ilk kez yazmaya çalışacağım, tek seferlik bir yazıdan ziyade bir seri şeklinde olacak sanırım bu sefer. Hiç bir şeyi atlamak istemiyorum, çünkü bir gün hafızam beni yanıltırsa buraya dönüp bakacağım ve o günleri hatırlayacağım.


Tüm kaybettiklerimizin anısına...  


  

17 Kasım 2016 Perşembe

Bir otostop hikayesi

Epeyce bir süredir işler güçler sınavlar derken yazamadım. Bu sefer size Makedonya'daki bir maceramı anlatacağım.

Makedonya'ya EMSA'nın bir etkinliği için gitmiştim. Etkinlik bahane gezip eğlenmek şahane!

Bu arada ilk defa yurtdışına çıkacaktım, ve yıllardır beklediğim o gezi hayalleri önüme düşmüştü. Makedonya'dan sonra Sırbistan, Bosna&Hersek Arnavutluk ve Karadağ görülecekti. Kaba taslak bir plan yapmıştım. Fakat etkinlik sonrası gezi fikrimi evdekilere kabul ettirmek çok zor oldu. Anlaşmazlıkları ise uçak biletini alarak bir anda aşmış oldum. Artık yapacak bir şey yoktu...

Planlar programlar derken Makedonya'ya uçtum, ekip bizi karşıladı vs, sonra etkinliğin yapılacağı Ohrid kasabasına doğru yola çıktık. Bu sırada kalabalık bir Türk grubu olduğumuzu da belirtmeliyim.
İyi ki o zaman gitmişim bu etkinliğe, çok güzel arkadaşlıklar kazandım. Hâlâ gerek Makedonlar gerek diğer Türk arkadaşlar olsun görüşüyoruz, haberleşiyoruz.

Ama birazdan anlatacaklarım daha farklı...

Kursun olduğu Ohrid kasabasının civarında Arnavutluk sınırında St.Naum kilisesi ve milli parkı var. İnanılmaz güzel bir yermiş, dedim buraya kesin gitmeliyim ama nasıl yapmalı? Ulaşımı sağlamak ciddi bir problem, zaten Balkanlarda iyi bir iletişim ağı yok, ve gitmek istediğim yer de epey uzakta. Haliyle toplu ulaşım da yok gibi bir şey. Kaldığımız otel de kasaba merkezinden uzakta bir yerde. Fakat otelin önünden geçen bir minibüs olduğunu duydum. Bir müddet bekledikten sonra minibüsün aslında oraya gitmediğini öğrendim. Ama pes etmek yok! Oraya gitmeyi kafaya koydum bir kere! Hop hemen otostop çekmeye başladım! Bir önceki gün de otelden kasaba merkezine otostopla gitmiş gelmiştim. (Sanırım ilk otostoplarımdı bunlar da)
      


Bir müddet gelen geçeni selamladım, kimse bu yönde durmaya istekli değil herhalde derken, 99 model Hollanda plakalı bir Passat Variant durdu. Dediler ki atla gittiğimiz yere kadar bırakalım. Hay hay! Atladım arka koltuğa...
Önde iki adam, arkada birinin eşi ve 2 tane minik çocuk. Tipik Felemenk ailesi! Muhabbet sohbet derken, öndeki adamın biri Makedon çıktı. Uzun yıllar Sultanahmet'te halı satmış sonra Makedonya'ya geri dönmüş. Gezi parkı ağaçlar falan derken, epey takip etmiş olayları biliyordu yani, bunlar plaja vardılar, yolumuz ayrıldı benim daha gideceğim epey bir yolum varmış...

Tekrar koyuldum yola, bir iki otostop denedim baktım hiç duran yok ilerlemeye devam...
Az ileride ören yeri girişi gibi bir yer gördüm. Oraya gitmeye karar verdim. Ören yerinin otoparkında iki tane araba var. Biri oldukça eski bir Fiat Uno, diğeri ise giriş seviyesi bir Ford Fiesta. İlk araç olsa olsa müze görevlilerinin olur dedim, ama ikinci araç tam bir kiralık araç! Evreka, içeride kesin birileri vardır! Yani her şey inspeksiyonla başlar arkadaşlar.
Kapıdaki görevlilerle biraz konuştum, biraz oyalandım bekliyorum ki Fiesta'nın sahibi çıksın!

Ta da...! İşte Türkçe konuşan bir çift kapıya doğru yaklaşıyor ve araç da onların!
Hemen olaya bodoslama dalıp eğer o yöne gidiyorlarsa beni de götürürler mi acaba diyorum ve o unutulmaz yolculuk başlıyor. Şans benden yana o gün!

Yunus abi ve Arzu abla ile böyle tanıştık işte, onlar da araba ile Makedonya'yı geziyorlarmış. Eğlenceli bir yolculuğun ardından Arnavutluk sınırındaki St.Naum'a vardık. Burası inanılmaz bir yer! Tepede bir kilise aşağıda ise bir milli park var. Her yerde tavus kuşları özgürce geziyor. Bir de öyle bir gölet var ki burada, gerçek ötesi...

Oturduk Türk kahvelerimizi içtik, falan derken Yunus abi ve Arzu abla beni gezilerine davet ettiler. İlerleyen günlerde Manastır'a da gideceklermiş. Düşünün daha az önce tanıştık ama nasıl iyi insanlar anlatamam size. O zamanlar şimdiki kadar aktif değildim maalesef biraz da çekingendim. Çok ısrar ettiler ama nazikçe tekliflerini reddettim. Bir gün Eskişehir'de onları ziyaret edeceğime dair söz verdim. Hâlâ sözümü tutamadım ama aklımdan çıkmış da değil.


                 


Daha sonra dönüş yolunda bir İngiliz çiftle karşılaştık. Onlar da minibüs olmadığından ortada kalmışlar. Ne yapalım dediler bana? E dedim alalım tabi ki de! Otostopçu arabaya otostopçu alıyor ahahaha!
İngiliz çift de bir hafta sonra Türkiye'ye gidecekmiş. Bize absürt sorular sorunca, deveye mi biniyorsunuz, herkes çarşaf mı giyiyor gibi Arzu abla dayanamadı basdı feryadı! İngilizce bilse neler anlatacaktı onlara!  Sonra beni geçerken otelin önünde bıraktılar. Bu arada tüm gün benden haber alamayan arkadaşlar da beni merak etmiş, ben de ordan oraya macera peşinde koşuyorum işte.



Bu da böyle bir anımdır işte.



20 Ekim 2016 Perşembe

Erasmus belgeleri II- Benvenuti a Napoli!



Bir önceki yazımda, genel Erasmus işlemleri ve belgelerinden basetmiştim. Bu yazımda bahsedeceklerim ise işin İtalya ayağı, daha çok işleyiş ve arka plan ile ilgili olacak.

Uluslararası Ofis


Napoli'ye vardınız, uçaktan iner inmez ilk işiniz okulun uluslararası ofisine gitmek olsun. Neden mi? Varış belgesi alıp resmen Erasmus programına başladığınızı belgelemeniz gerek. Daha önce belirtmiştim, varış ve ayrılış formlarının arasındaki süreye göre hibe hesabınız yapılacak. Yani gezecekeseniz de bu belgelerin süreleri arasında gezin ki hibeden de yararlanmış olun. Giriş tarihinden önce, çıkış tarihinden sonra kaldığınız süreler resmi olarak programınıza işlenmiyor.

Federico II'nun uluslararası ofisi Corso Umberto I caddesinde. Ana kapıdan girince, arka avluda, güvenliğe sorarak ofisi bulabilirsiniz. Buradaki görevli sıranız gelince sizi çağıracak. Kendinizi tanıtıp, belgelerinizi gösterin. Varış belgenizi hazırlayacak, burada Marmara'nın kendi formunu da imzalatmak faydalı olur. O belge yanınızda yoksa, çıktı almak için sizi avluda başka bir yere yönlendirecek. Burayı unutmayın! Zaman zaman çok işinize yarayacak. Ana kapıdan avluya çıkınca, yukarı çıkan merdivenlerin altında, internet ofisi gibi bir yer var. Uluslararası öğrenciler buradaki bilgisayarları kullanabiliyor. Ayrıca abartmadan çıktı da alabilirsiniz. Herhangi bir kullanım ücreti yok, sadece adınızı yazıp, kullandığınız süreyi belirtiyorsunuz. Yalnız burası öğle arasında kapalı oluyor ona göre planlamanızı yapın.

Corso Umberto I caddesi / Federico II Kampüsü

Belgelerimizi aldıktan sonra okul ve Napoli ile ilgili genel bilgi veriliyor. Sınav zamanları, tıp fakültesinin yeri ulaşım gibi burada okulla aklınıza takılan bir nokta varsa sorun, diğer sorulara cvap veremiyorlar genelde. Onun için sizi "Erasmus Point" adlı ofise yönlendirecekler. Burası ev tutma konusunda bahsettiğim, özel ofis.

Şimdi bu belge işlerinin ilk aşaması bittiğine göre, ev tutmaktan daha önemli bir kaç nokta var, önce onları halledelim.

Codice Fiscale 


Yani İtalyanların kimlik numarası gibi bir şey, ama oturduğunuz yer değişince bu da değişebiliyor. İsim soy isim, ve oturduğunuz noktaya göre değişik bir algoritma ile belirlenen harf ve rakamlardan oluşan bir kod. İtalya'da resmi işleriniz için "Codice Fiscale" hep gerekli olacak. O yüzden ilk bu kodu çıkartmak akıllıca olacaktır.


Peki nerede çıkartıyoruz? Gelir idaresinden alınacak bu kod, o da çok kolay bir noktada. Belediye posta ofisi ve gelir idaresi aynı meydanda bulunuyor, faşist dönemden kalma binaları kolayca ayırt edilebiliyor. Bu arada tüm İtalya'da faşist dönemden kalma bir çok bina göreceksiniz. Bu devasa binalar genelde devlet ofisi olarak iş görüyor.

Corso Umberto I caddesine çıktınız, Piazza Borsa yönüne doğru ilerleyin. Bu meydanda bir yolun yokuş yukarı çıktığını göreceksiniz. O yolu yukarı kadar takip edin, kavşağı geçtikten sonra meydanımsı bir yere geleceksiniz. Faşist binalar zaten gözünüze çarpacaktır. Agenzia Entrata dediğiniz zaman size hemen gösterirler. İçeri girince de "Codice Fiscale" diyin, onlar sizi belli bir yere yönlendirecek. Oradan sıra için fiş alacaksınız. Bir takım belgeler doldurmanız istenecek. Numaranız gelince de işleminizi yapmak üzere bankoya gideceksiniz. Bazıları başka noktada olabiliyor. O yüzden numaranızı ve yön okunu ekrandan iyi takip edin. Memur bilgisayardan bilgilerinizi girdikten sonra size Codice Fiscale'nizi verecek.


Dikkat edilecek noktalar:

  • Verdiğiniz adrese göre numara çıkacağı için gerçek bir adres vermelisiniz. Ben kaldığım hostelde tanıdık olduğu için oranın adresini vermiştim. Eğer tutacağınız evin adresini vermek istiyorsanız Codice Fiscale'yi daha sonra temin edin.
  • Bu işlemler için pasaportunuz ve fotokopisi gerekli. (Vize ve kimlik sayfaları) Ayrıca okuldan aldığınız kabul mektubunu da götürün. Orada bir daha fotokopi ile uğraşmayın.
  • İşlemi buradaki konsolosluktan da halledebilirmişiz. Fakat bunların işi belli olmaz, soru falan sorarlar hariçten iş çıkartırlar, o yüzden İtalya'dayken temin etmek daha iyi olur.

Oturma izni almak


Bir diğer önemli başlık ise, oturma izni alma konusu. Normal şartlarda bir ülkede belli bir sürenin (12 ay) üstünde kalınacağı zaman alınması gereken oturma izni, İtalya'da Erasmus yapan tüm öğrencilerden isteniyor. Tartışmalı bir konu, AB'nin almış aldığı karar doğrultusunda sahip olduğunuz öğrenci vizesi ile AB içinde sınırsız dolaşım hakkınız var. Sadece ziyaret amaçlı gittiğiniz yerde 3 aydan fazla kalmanız yasak. Normal şartlarda da 12 aydan uzun süre kalacağınızda oturma iznine başvurmanız gerektiği belirtilmiş. Yani ortada bir karmaşa mevcut. Bu konuyu daha sonra detaylı olarak yazacağım. Biz risk alıp oturma izni çıkartmadık, ama siz bunu çıkartmayı düşünüyorsanız bir an önce başvurmalısınız, zira evrak işi koşturması çok olan bir işlem ve İtalya'nın bürokratik işlemleri yüzünden epey de geç elinize geçen bir belge olduğu belirtiliyor.


Mobil hat çıkartmak


İletişim her şeydir. İlk günlerde arkadaşlarınızla bol bol iletişim kurmanız gerekecek. Yabancısı olduğunuz bir ortamda, iletişim problemi yaşamak isteyeceğiniz en son şeydir.
O yüzden şimdi biraz paraya kıyıp bir mobil hat edinmek hayatınızı kolaylaştırırken işlemlerinizi de hızlandıracak. Ayrıca İtalya içinde gezerken de mobil datanız keyfini süreceksiniz.
İtalya'da bir çok mobil hat markası mevcut. Vodafone, TIM, Wind önde gelenlerden. Fiyat/performans olarak  TIM'i Turkcell, Wind'i ise Avea gibi düşünebilirsiniz. Benim tercihim o zamanki paket teklifi ve kalitesinden ötürü TIM olmuştu. Aynen Türkiye'deki gibi paket tarifeleri var, ilk kez kart çıkartırken de çok uygun tarife teklifleri oluyor. Tüm firmaları inceleyip size uygun olanı seçin. İngilizce bilmedikleri için bir kağıda yazıp çizerek derdinizi anlatabilirsiniz. Ben böyle bir çok işimi halletmiştim ilk haftalarda.

Önemli olan nokta mobil data miktarınız. "Bazı firmaların uluslararası araması varmış dakikası da şu kadarmış falan ben Türkiye'yi de ararım." Bunlar hikaye arkadaşlar! Kafayı çalıştırın bu devirde direkt telefon aramasını ne kadar kullanıyorsunuz? Whatsapp veya Skype ile Türkiye'yi rahatça arayıp konuşabilirsiniz. O yüzden uluslararası arama konusunu kafanızdan silin atın! Kesinlikle gereksiz.
İtalya içi arama yapmak için dakikanız olması ise faydalı olur, zira her yerde internet hızı yeterli olmayacağı için hâlâ telefon görüşmesi bir adım önde olacak.  

Karar verdikten sonra, pasaportunuz ile mobil hattınızı 10 dakikada çıkartabilirsiniz. Ayrıca bir defaya mahsus sim kart parası da ödeyeceksiniz, €15 kadar olabiliyor bu miktar. Kısa bir süre içinde aktivasyon tamamlanacak! Ayrıca artık ev bakarken telefonun çekip çekmediğini de deneyerek öğrenebilirsiniz.

Sim kart Adaptörü

Türk sim kartınızı ise yanınızda getireceğiniz eski bir telefona takmak işlerinizi yine çok kolaylaştıracak. Bankacılık işlemlerinizi yaparken sürekli sim kartı tak çıkar yapmanız gerekmeyecek. Firmaların promosyon mesajlarını almaya da devam edebileceksiniz.
Merak etmeyin yurt dışındayken aldığınız SMSler için ücret kesilmiyor. Gönderimlerde ücret alınıyor. Fakat gelen aramalar için her iki taraftan da ücret kesildiğini unutmayın.
Eski telefonunuz için farklı boyutta bir sim kart gerekliyse, sim kart adaptörü temin etmeniz gerekir. Küçük sim kartları adaptör ile eski boyutuna çevirebilirsiniz. Vaktiniz varsa Aliexpress'ten yalnızca 50 cent'e temin edebilirsiniz.


Smart Card 


Federico II'nun öğrencilerine sunduğu müthiş bir hizmet! Bizim Marmara'nın ön ödemeli yemek kartının bir değişik versiyonu diyebiliriz. Kimlik özelliği olmayan bu kart ile kampüs içindeki yemekhanelerden yemek yiyebilirsiniz. Kartı kullanmak için ön ödeme yapmanıza gerek yok, yemekhane içinde kasadayken kartınızı işletip parayı nakit olarak verebiliyorsunuz.

Federico II içindeki yemekhane, Mensa'nın(Kantin) içinde. Yemek kalitesi kabul edilebilir düzeyde. Her gün dana, tavuk, balık ve domuz eti ürünleri çıkıyor, fakat vejeteryan seçeneği de mevcut. Makinelerden sınırsız soda ve su temin edebilirsiniz. Ana yemek, ikinci yemek, meyve ekmek ve şişe su içeren menü €3, su dışındaki her türlü içecek ücretli.

Fakat daha güzel bir yemekhane mevcut. Federico II kampüsünün girişindeki metro durağından karşıya geçip Ospedale Antonio Cardarelli'ye giriş yapıyorsunuz. Sol taraftan bir müddet devam edip sağa dönünce tek katlı yemekhane binasını göreceksiniz. Kartımız burada da geçiyor, yine €3 ödeyerek, ana yemek, ikinci yemek, meyve, ekmek ve içecek alabiliyoruz. Burada çıkan yemekleri daha çok beğendik. İlk başlarda porsiyon biraz fazla gelebilir, iki kişi bir yemeği paylaşabilirsiniz, veya yemekhaneden ücretsiz edineceğiniz plastik kaba artan yemeğinizi koyup daha sonra yiyebilirsiniz. Dikkat sulu ve yağlı yiyecekler çantada büyük risk taşıyor!
Bir süre sonra o porsiyonlara o kadar alışacaksınız ki dönünce hastanede bize verilen yemek dişinizin kovuğunu doldurmayacak! Kalitesinden hiç bahsetmiyorum!


Gesu Nuovo / 'O Munaciello

Şimdi nerede müthiş hizmet diyorsunuz değil mi bu kart için? Bu kart sadece kampüs içindeki yemekhane içinde geçerli değil. Okulun dışarıda anlaşmalı olduğu bir kaç restoranda da bu kart ile aynı fiyata yemek yiyebiliyorsunuz. Porsiyon biraz küçülse de yemeğin kalitesi kesinlikle artıyor.
Bizim en çok sevdiğimiz yer, Piazza del Gesu Nuovo'daki 'O Munaciello! Burası hem Trattoria hem pizzeria, yani hem pizza hem İtalyan yemekleri yapılıyor, hem de çok güzel yapılıyor. Turistlerin de uğrak noktası olan bu mekan, sanırım nisandan sonra öğrencilere hizmet sunmuyor. Eh turistlere yer kalmıyor öğrenciden o zaman! Ama kış aylarında kesinlikle gidilmesi gereken bir yer. Pizzası süper olmasa da kaliteli, bana sorarsanız buraya İtalyan yemeklerini ucuza yemek için gitmelisiniz. Zira €3'ya sunulan yemek dışarıda en az €15!

Bu kart sayesinde uygun fiyata öğlen yemeği yerken yıl boyunca değişik ve güzel İtalyan yemeklerini tatma imkanımız oldu. Yani Federico II'da okuyan herkes bu kartı edinmeli!

Peki nasıl temin edineceğiz?


Bunun için Federico II'nun Piazza Bellini'de bulunan kütüphanesine gidiyorsunuz. Piazza Bellini demişken, Erasmus hayatınızın büyük bir kısmı burada geçecek! Napoli'nin en meşhur buluşma noktası burası. Güvenliğe kart almak için geldiğinizi anlatıp, öğrenci belgenizi gösterirseniz sizi içeri alıyor. Normalde belli bir bölüme ait olan bu kütüphaneden kartınızı aldıktan sonra siz de yararlanabilirsiniz. İçeride güzel bir çalışma ortamı ve fotokopi makineleri mevcut. Ayrıca bu bina çok eski ve inanılmaz güzel!



Güvenliğin tarif ettiği yerdeki ofise gidiyoruz, kart almaya geldiğimiz söylüyoruz. İngilizce bilmiyorlar, o yüzden kelimelerle anlaşıyoruz yine! Sözlük Google translate imdadımıza yetişiyor! Sizi bir bilgisayarın başına oturtuyorlar, bazı bilgileri doldurmanızı istiyorlar. İşlemleri tamamladıktan sonra, duruma göre kartınızı hemen teslim edebilirler, veya belli bir gün ve saat söyleyip tekrar çağırabilirler. Genelde bunu kağıda yazarlar.

Peki neler lazım? "Codice Fiscale" şart! Öğrenci belgesi ve pasaport fotokopileri yine gerekli olan belgelerdi sanırım. Ama Codice Fiscale'nin şart olduğunu hatırlıyorum, bunu bilgisayara dolduruyoruz. Bu bilgilere göre belirli süre boyunca geçerli kartınız hazırlanıp size veriliyor.


Tıp Fakültesindeki işlemler


Evet bu tür küçük ama önemli işlemleri hallettiğimize göre şimdi işin asıl kısmına geldik,

"Tıp fakültesine gidip, departman koordinatörünü bulmak 
ve stajlarımızı başlatmak." 

En zor bölümü en sona sakladım! Hahaha! Eğer şimdiye kadar bu işlemleri sinirlenmeden halletmiş iseniz, siz iç huzurunuzu bulmuş birisiniz! Yok olmadıysa merak etmeyin burası İtalya, en sakin kişi bile bir süre sonra çileden çıkabiliyor.


Bu kampüs planını hemen kaydedin! Çok işinize yarayacak.
Kilit noktalar; 20 numaralı binanın çaprazı yemekhane ve mensa, 21 numaralı binada ATM var. Koordinatörün ofisi ise 1 numaralı binada.

Hastaneye, Linea 1 ile ulaşım oldukça kolay. Otobüsle gelmeye çalışmayın kesinlikle. Policlinico durağından çıkınca hastanenin ana kapısını göreceksiniz. Araç gişelerini geçince sağda otobüs durağı var, oradan 1 numaralı binaya kadar düzenli aralıklarla kampüs içi ücretsiz servis kalkıyor. Hastane arazisi oldukça büyük, bir o kadar da yeşillik, yürümek de güzel bir seçenek.

Departman koordinatörümüz belirli gün ve saatlerde çalışmakta. Gitmeden önce e-posta yoluyla iletişime geçip randevu almanız sizi 1-0 öne geçirecektir. Bizim koordinatörümüz Fabio bey, oldukça yoğun ama ilgili  ve son derece dakik biriyidi. O yüzden tüm stajlarımızı sorunsuz bir şekilde ayarladık, demek isterdim.
Paralel evrendeki Fabio böyledir eminim ama Napoli'deki  kesinlikle değildi! Basit bir işi bile ne kadar söyleyerek yaptırdığımızı hatırlayamıyorum. En son 1 hafta içinde hazırlayacağına dair söz verdiği transkriptimi 1 ay sonra hazırlamıştı! O da belgenin yarın son günü teslim etmezsem programım yanacak dediğim içindi heralde.
Neyse kendisi sözleşmeli çalıştığı için bizim dönemden sonra çalışmayacaktı ama bu demek değil ki bir sonraki gelen biri daha iyi olacak. Ne de olsa gelen gideni aratır arkadaşlar.

Koordinatörünüz bulabilirseniz, size gerekli bilgilendirmeyi yapacak. Staj boyunca bazı belgeleri tamamlamanızı isteyecek. Bu kişi aynı zamanda başlangıçtan beri tıp fakültesi ile ilgili sizin belgelerinizi onaylayan kişi. O yüzden her ne kadar işlemlerde sıkıntı yaşamış dahi olsanız, koordinatörünüzle iyi geçinin, önünüzde program bitimine kadar uzun bir süre var. Çok kızgın bile olsanız köprüyü geçene kadar "ayıya dayı demeyi" bilin.



Epeyce uzun bir yazı oldu stajlarla ilgili kısmı bir başka yazımda daha detaylı anlatacağım için yazıyı burada tamamlıyorum. 

17 Ekim 2016 Pazartesi

Ryanair ve Easyjet!

Ryanair ve Easyjet! 

Avrupa'ya giden arkadaşlarınızdan bu isimleri sıkça duyuyorsunuz değil mi? Peki duymamak mümkün mü? Ryanair ve Easyjet düşük-bütçeli uçuş firmaları olup çok ciddi tasarruflar ile bizleri de ucuza uçurmaktalar. Hem de öyle böyle değil! Berlin'den Brüksel'e sadece €5'ya, Roma'dan Marakeş'e ise €15'ya uçabilirsiniz! Ki Brüksel'de havalimanından şehir merkezine gitmek trenle €8 tutmakta!

Bu firmalar nasıl mı ucuza uçuyor peki? Bu videodan detaylı bir şekilde hızlıca öğrenebilirsiniz.

Çok mantıklıymış değil mi!

"Low fares made simple"
                       



Öncelikle bir kaç şehir efsanesinden bahsedelim.




Sürekli çok ucuza bilet efsanesi

Böyle bir şey yok arkadaşlar. Biletlerin ortalama bir fiyatı var, en düşük fiyattan satışlar başlıyor, satıldıkça da fiyatlar artıyor. Yani Ryanair €70'ya da bilet satıyor. €20'ya da. Burada önemli nokta, ne kadar önce bilet aldığınız. Bunun da bir kaç istisnai uçuşu olabilir.


€1'ya bilet gerçeği

Bu efsane değil gerçek, ama arada sırada oluyormuş. Bana dek gelmedi ama gelen arkadaşlar oluyormuş. €5'ya uçuş var da €1ya neden olmasın?

Uzak havalimanı efsanesi

Bu ne tam bir efsane ne de tam bir gerçeklik durumu. Videodan öğrendiğiniz üzere bu firmalar genelde ucuz olduğu için uzak havalimanlarına iniyorlar. Bununla birlikte bir çok da merkezi havalimanına da uçuşları var. Örnek olarak Brüksel'de merkezde bir havalimanı ve uzakta bir havalimanı mevcut. Ben bilet alırken, uzaktaki uçuş €17(Buradan merkeze inmek için servis de €17 tutuyor.) merkezdeki ise €19 idi. O yüzden tüm seçenekleri iyice kontrol etmeniz faydalı olur.

Düşük hizmet kalitesi

Arkadaşlar bileti çok ucuza aldınız, ikram, gazete, video servisi beklemeyin. Amacımız ucuza uçmak, diğer türlü olsa başka firmadan biletimizi alırdık. Personelden yana da herhangi bir sıkıntı yaşamadım. Sadece uçakta yiyecek içecek çok pahalı. Onu da yanımızda getiriyoruz. Hmm koltuklar da arkaya yatmıyor ama umarım siz onu da dert etmezsiniz? Zaten maksimum 3 saat yolculuk olacak.

Düşük uçuş güvenliği

Ucuza uçuyoruz ya, kesin bir b.kluk vardır diyorsunuz şimdi. Yok arkadaşlar, uçaklar gıcır, adamlar 150 tane 0km uçak almış zamanında. Şunu deseniz haklısınız, pilotlar kötü. Pilotlara düşük maaş verildiği bu yüzden de deneyimsiz pilotların uçtuğu yönünde söylentiler var. Bu konuda bilgim yok ama uçağı indirirken adeta piste çarptıklarını söyleyebilirim. Belki kasıtlı yapıyorlardır, herkes uyansın bir an önce uçağa boşaltıp yolcu alsınlar. Bilemedim.

Çok erken saatte uçuşlar ve Gecikmeler

Evet bazı uçuşları o kadar erken saate koyuyorlar ki, özel aracınız yoksa bazen ulaşma imkanınız olmuyor. Bu durumda bir gece önceden havalimanına gidip geceyi orada geçiren arkadaşlar oluyor. Bununla birlikte akşamüstü ve akşam uçuşları da genellikle ilk zamanlarda sabah erken uçuşu ile aynı fiyata satılıyor. Detaylı inceleme şart.
Gecikme konusunda tam bir fikrim yok, ama bu her uçuşta olabilir. Örneğin benim Fas uçuşum epey bir gecikmeli kalktı. Sanırım sebebi protokol uçağının da aynı zamanda alanda bulunmasıydı.


Gelelim kurallara,

Tabi ki bu firmaların da belli kuralları var. Oyunu kurallara göre oynamazsanız, bu firmalar sizinle oynamaya hazırlar.





Valiz 


En önemlisi sadece belirtilen ölçülerde 1 adet kabin boy valiz kabul etmekteler. Check-in valizi ücretli, uçağa biniş sırasında, metalden yapılmış bir kutu var, bu kutu valiz için tam istenen ölçülere göre hazırlanmış. Bilet kontrolü sırasında çantanızın büyüklüğüne göre, sizden çantanızı o kutuya yerleştirmeniz istenebilir. Eğer çantanız sığmaz ise, iki seçeneğiniz var; ya ek ücret ödeyip valizinizi alacaksınız, ki genelde bu bilet fiyatının yanında çok yüksek bir ücret oluyor, ya da çantanızın içinden eşya bırakıp o kutuya sığacaksınız. Benim sert kabin boy valizim, 2 cm ile kutuya sığmıyor diye sırt çantam ile bindim bu uçuşlara, ama gelin görün ki yaptığım hiçbir uçuşta kimsenin çantası kontrol edilmedi, bariz bir şekilde biraz büyük olmalarına karşın! Bazı havalimanlarında kontrol oluyor diye duydum, ama yine bana denk gelmedi. Bu arada eskisi kadar katı olmadıkları da söyleniyor. Ayrıca sırt çantası veya kabin boy valizin yanında bir adet el çantası hakkınız da var. 



Check-in


İkinci önemli nokta ise online check-in yapılması ve biletinizi kendiniz bastırmanız. Evet bu nokta çok kritik, bir çok arkadaş bunu atladığı için havalimanında kötü bir sürprizle karşılaşıyor. Uçuş firması sizi check-in yapmanız için, e-posta ve mesaj yoluyla uyarıyor. Bunu atlamayın, mutlaka check-in işleminizi yapın. Eğer koltuk satın almadıysanız check-in işlemi uçuşunuzdan bir kaç gün önce açılacak. Eğer koltuk satın almışsanız, aynı gün check-in yapabilirsiniz.

Daha sonra ise biletinizi ise bastırmalısınız. Bazı havalimanlarında online bilet sistemi mevcut ve direkt kapıya gidebilirsiniz. Ama, sanırım biz AB üyesi olmadığımız için bu imkandan yararlanamıyoruz. Çünkü uçuş öncesi, firmanın bankosuna gidip, pasaport ve vize kontrolü yaptırıyor ve biletimize "visa check" damgası alıyoruz. Bunu da yaptırmak önemli, bu sebeple uçağa alınmayabilirsiniz. Havalimanında firmanın deskinden bilet bastırmak ise çok pahalıya mâl olabilir.

Bazı havalimanları ücretsiz olarak çıktı hizmeti vermekte. Roma-Fiumicino Leonardo da Vinci havalimanında bu hizmet sağlanıyor. Yine de bir çok yerde çıktı için fahiş fiyatların istendiğini unutmayın, iyisi mi evden bastırıp getirin.

Ayrıca ek bir ücret ödeyerek, uçağa ilk biniş, ekstra bagaj ve koltuk seçimi gibi haklar edinebilirsiniz.


Tüm bunları doğru yaparsanız, hiç sıkıntı çekmeden çok da ucuza bir çok yeri gezebilirsiniz.

Unutmayın gezmek sanıldığı kadar pahalı değildir, onu ucuza getirmek de sizin elinizde!



Şimdi uçuşun tadını çıkartma vakti!

                                    



Napoli ve ulaşım


Ağırlıklı olarak Napoli ve çevresini yazdığım bu yazımda, ulaşım konusunun genel mantığına dair bilgiler de bulabilirsiniz.

Napoli'ye varış...


Napoli'ye İstanbul'dan THY'nin direkt uçuşuyla, Alitalia'nın aktarmalı uçuşu ile veya bir diğer seçenek olarak da Roma üstünden tren veya otobüsle ulaşabilirsiniz.  Tren veya otobüs seçeneğini kullanırsanız Piazza Garibaldi Napoli için varış noktanız olacak. Bu arada otobüs terminali tren istasyonunun hemen arkasında. Açıkcası Napoli'ye buradan başlamak pek akıllıca olmaz, özellikle de eşyalarınızla akşam vakti Garibaldi size korkutucu gelecektir. İlk başta korksanız da bir süre sonra diğer şehirlere ulaşımınızı bu noktadan sağlayacağınız için bu ortama alışacaksınız.

Havayolu ile ulaşım


Napoli Havalimanı oldukça yeni ve modern ama biraz küçük. Güzel bir mimarisi olan havalimanı aslında şehir merkezine de pek uzak sayılmaz. Buradan şehir merkezine ulaşım için, iki seçeneğiniz var; taksi( Aşağıda taksi ile ilgili kısmı okuyun lütfen )  ya da Alibus.
Alibus bizdeki havataş gibi, farkı ise normal otobüs olması. Normalde bileti €3 idi fakat €4 olmuş. Biletinizi otobüs içinde sürücüden temin edebilirsiniz. Muhtemelen €5 isteyecektir. (Avrupa'da otobüs içinde bilet almak genelde +€1 ile sonuçlanıyor. Fakat sitede ekstra ücret alınmaz diye belirtilmiş.) Size tavsiyem, hava limanından çıkmadan içerideki "Tabacchi"den biletinizi temin etmeniz.
Alibus, doğrudan şehir merkezine gidiyor 2 durağı var, biri Piazza Garibaldi, diğeri ise Porto yani liman. Bu arada biletiniz 90 dakika boyunca geçerli, otobüs ve metroya aktarma yapabiliyorsunuz. Otobüse binince biletinizi mutlaka makineye okutun.

Piazza Garibaldi / Stazione di Napoli Centrale





Napoli'nin giriş kapısı burası bence. Her kim ki Napoli'ye gelsin, illaki buradan geçecektir. Şehrin merkez tren istasyonu, şehirler arası otobüs terminali, şehir içi otobüs terminali, metrosu, Circumvesuviana'sı, Alibus'u kısacası her şeyi buradan geçiyor. Amalfiye mi gideceksin, Roma'ya mı geçeceksin? Yine buraya geleceksin. Hal böyle olunca da çok kozmopolit bir yer olmuş. Meydan çevresinde sayısız seyyar satıcı var, çoğunluğu göçmen ve çakma ürünler satıyorlar. Bir de oldukça kalabalık özellikle de yolun sağ kısmı salı pazarı gibi o yüzden bu çevrede turist olarak gözünüzü dört açın ve dikkatli olun. Meydanın sol tarafı daha geniş ve açık, yürürken o tarafı tercih etmek akıllıca olur.

Eğer varış noktanız burası ise,  "Linea 1" veya "Linea 2" için buradan direkt aktarma yapabilirsiniz. "Linea 2" aslında banliyö treni olup, Napoli'nin altından yoluna devam etmektedir. Daha uzak ve dış noktalara hızlı gitmenizi sağlar. Bu hatta aktarma Garibaldi İstasyonu'nun içinden yapılmakta. Bilet almak için istasyondaki makineleri kullanabilirsiniz, bilet makinesi bulamadınız veya bilet almak için müsait durumda değilseniz binişte turnike olmadığı için trene kaçak da binebilirsiniz. Genelde kontrol olduğunu görmedim, ama bu olmayacağı anlamına gelmez, tabi risk alabilirsiniz. Kontrole denk gelirseniz de, salağa yatabilirsiniz, Türkçe konuşabilirsiniz, hiç olmadı bir kaç İtalyanca kelime ile sıyrılmaya bakın derim.


"Studente dell'Erasmus, arrivo adesso a Napoli, non lo so, sono staniere!"





"Linea 1" ise Napoli'nin görece yeni(!) metrosu, epeyce bir durağı var ama şehrin önemli ve merkezi noktalarına ulaşımı kolaylıkla sağlıyor. Trenler ne çok yeni ne çok eski, havalandırmasının çalıştığın görmedim. Manuel klima, cam metodu ile hava akımı sağlanıyor ve epeyce gürültülü bir yolculuk yapıyorsunuz. Yine de en çok kullanacağınız hat bu olacak. Ayrıca Federcio II'nun Nuovo(Yeni!) Policinico'suna da bu metro ile ulaşabilirsiniz. "Linea 1" bizim metrolar gibi çok sık değil, bir keresinde tam 21 dakika metro beklemişliğim vardır. Bazı saatlerde de metrobüsten bir farkı olmaz, hatta siz binemiyorken bile bazıları oradaki boşluğu hava kalmayacak şekilde itina ile dolduracaktır. Böyle bir durumda diğer treni beklemekte fayda var. Tabi o da zamanında gelirse...

Yalnız bu metronun bir de güzel yanı var! Sanat eseri istasyonlar yapmışlar, özellikle de "Toledo" istasyonu sizi çok etkleyecek!


Metroya binmek için tek kullanımlık bilet veya 90 dakikalık biletlerden alabilirsiniz. Ayrıca 90 dakikalık biletler ile metrodan sonra otobüse de (vice versa) aktarma yapabilirsiniz. Yalnız birer defa kullanma hakkınız var bunu unutmayın. "Linea 1" ya girişlerde turnikeler mevcut, turnike yanında da metro görevlisinin kulübesi var, yani kaçak binme ihtimaliniz daha zor. Bununla birlikte bazı istasyonlarda açık kapılar mevcut buralardan geçebilirsiniz ve genelde kimse de bir şey demez. Yalnız gündüz sıklıkla kontrol yapılıyor ve ceza da kesilmekte. Genelde metro girişinde "ANM" yazılı bir kaç kişi gördünüz mü bilin ki girişte kontrol var. Çıkışta pek kontrol olmasa da yine de bazen denk gelebiliyor. Olur da kontrole denk gelirseniz yine yukarıdaki yöntemi deneyin. (ANM yazısına tıklayarak sefer saatlerine ulaşabilirsiniz.)


Otobüs durakları istasyondan çıkınca karşınızda kalan meydanda. Fakat bu noktalar değişebilir, çünkü İtalya'da sürekli bir çalışma var ve sürekli bir şeyler değişiyor. Özellikle de Napoli kendini yenilemeye adamış, sürekli gelişim içinde bir yer. Yine de güvenlik sıkıntısı devam ediyor. Özellikle de otobüslerde yan kesicilerin cirit attığı bir gerçek. Zorunlu olmadıkça otobüse binmeyin. Binerseniz de tüm değerli eşyalarınız bir noktada olsun. Otobüste bir arkadaşımızın kira parası ceketinin iç cebinden, bir hocamızın ise cep telefonu cebinden çalındı. O kadar profesyonelce hırsızlık yapıyorlar ki, her şey bir tiyatro gibi olup bitiyor.

Otobüs ve metronun biletleri aynı. Bilet otomatlarından €1'ya tek kullanımlık biletinizi alabilirsiniz. 90 dakikalık aktarma bileti ise €1.5 Otomat bulamazsanız "Tabacchi" lerden de bilet temin edebilirsiniz. Nedir bu "Tabacchi" peki? İtayla'da sigara, gazete, dergi, bilet, pul, kontör alabileceğiniz kulübe tarzı noktalar. Eski Kadıköy Meydanı'nı hatırlayanlar bilir, bizde de bolca bunlardan vardı. Hey gidi günler!



Napoli'de çok çeşit bilet var, ama şimdilik bu ikisini bilmek size yeterli olacaktır. Diğer bölgelere ve farklı araçlara kendi biletleri ile biniyorsunuz, konuları geldikçe onları da belirteceğim. Aylık bilete gelecek olursak, €35, yine "Tabacchi" den temin ediliyor. Önemli nokta ise bilet tam bir aylık yani, üstünde mart yazıyorsa o bileti sadece mart ayında kullanabilirsiniz. Bu yüzden ayın sonunda bir sonraki ayın biletini(veya hemen ilk bir iki gün içinde) temin etmelisiniz. Eğer sürekli toplu ulaşımı kullanmayacaksanız, pek mantıklı bir tercih değil. Napoli görece küçük bir yer olduğu ve toplu ulaşım tam anlamıyla düzgün çalışmadığı için toplu ulaşımla da sürekli işiniz olmuyor.
Önemli nokta, bileti her zaman makineye okutun. Bilet alıp okutmazsanız kaçak binmiş muamelesi görürsünüz. Bileti alıp okutmadan makineye yakın yolculuk yaparsanız ve kontrol de olmazsa, ta da, kaçak biniş başarılı.



Napoli'de Taksi tutmanızı tavsiye etmem, eğer tutacaksanız da kesinlikle taksimetre açtırın. Yoksa kafalarına göre fahiş fiyat çıkartmaları an meselesi. Buranın taksicileri kadar kötü niyetli taksi görülmemiştir herhalde! Para üstü almanız ise biraz zor olabilir. Zira taksici bavul taşıma parası, kahve parası diyerek taksimetre üstüne eklemeler yapacaktır. Ayrıca önlem olarak valiziniz çok büyük değilse mutlaka yanınıza araç içine alın.

Napoli çevresine ulaşım



Napoli güney İtalya'nın önemli bir merkezi. Bu sebeple buradan bir çok yere, kara hava ve deniz yoluyla ulaşım mümkün.

Tren


İtalya'da tren oldukça yaygın kullanılan bir ulaşım aracı. Sizi şehir merkezinden alıp şehir merkezine bırakması seyahat sırasında müthiş bir kolaylık sağlıyor. 300km/s hızla giden konforlu trenler de cabası!  Eh böyle olunca da tren fiyatları da uçak fiyatları ile yarışıyor.
Özellikle de İtalya'nın TCDD'si Trenitalia, değişken ve pahalı bilet fiyatları ile bu konuda çok acımasız. Ülkenin her köşesine gittikleri için de zaman zaman mecburen tercih ediyorsunuz.

Neyseki Italo Treno diye bir firma daha var! Bir nevi Pegasus gibi çalışan bu demiryolu işletmesi sizi oldukça mutlu edecek. Sürekli kampanyalar ile cazip fiyatlara bilet sunan firma, biletinizi önceden aldığınızda, sizi Napoli'den Roma'ya yalnızca €13'ya 1 saatte götürebilir. Bu firma yalnızca ana hatlar, büyük şehirlerde, çalışıyor gün boyu sürekli ülkeyi baştan aşağı geçen trenleri mevcut. Bazı noktalarda ise kendi otobüsler ile aktarma sağlayarak sizi istediğiniz noktaya ulaştırıyor. Sitesinden bir üyelik açarak promosyonlardan haberdar olabilirsiniz. Bana hâlâ e-posta geliyor, bilet fiyatlarını gördükçe hayıflanıyorum...

Trenitalia ise genelde daha pahalı olmakla birlikte, bölgesel yerlere ulaşımda kilit ulaşım aracı. Özellikle de Napoli çevresinde, Pompeii, Ercolano, Salerno vb yerlere Trenitalia ile kolayca ulaşabilirsiniz. "Napoli-Roma" treni ise bir çok durakta durarak yaklaşık 4 saatte Roma'ya varıyor, ve €12 civarında sabit fiyatı var. Bölgesel kısa mesafeli trenlere biletsiz binmek ciddi bir sorun teşkil etmezken, uzun mesafeli trenlere biletsiz binmeyi denemeyin derim. Genelde kontrol oluyormuş ama ne zaman bilet alsam kimse kontrol etmedi!


Otobüs



"Napoli-Roma" arasında, €1-5-9 gibi rakamlara otobüs ile benzer sürede varabilirsiniz. Gün içinde bir çok firmanın otobüsü yine Napoli'den kalkış yapıyor. Ulaşım seçeneğiniz bol yani. İtalya içinde çoğu otobüs terminali de şehir merkezine veya toplu ulaşıma oldukça yakın. Dikkat edilecek nokta ise, otobüs firmasının sizi nereye bırakacağıdır. Bazı firmalar terminalleri kullanmayıp, çeşitli noktalarda sizi bırakıyor. Bu da daha sonra ekstra ulaşım masraflarına yol açacaktır. Yani €5'dan kaçarken daha fazla zaman ve para kaybına uğramanız söz konusu olabilir.

Bu arada GoEuro adlı uygulayamayı telefonunuza indirerek, bir çok ülkede, iki nokta arasındaki ulaşım imkanlarını saat/bilet fiyatı/firma seçeneği ile görebilirsiniz. Çok faydalı bir program olmakla birlikte, bazen indirimli biletleri ve diğer firmaları göstermeyebiliyor. Daha kötüsü ucuz diye gördüğünüz bir biletin artan fiyatı oraya yansımamış olabiliyor. Bileti alma aşamasına geldiğinizde bilet fiyatını göründe başınızdan aşağı kaynar sular dökülebilir. O yüzden biletleri genellikle erken almakta fayda var. Bununla birlikte, "Roma-Napoli", "Milano-Genova" gibi sabit ve sürekli bölgesel tren hatlarında bilet fiyatı sabit olup, istasyonda makineden son dakika bile aynı fiyata bilet alınabilir.
Otobüsler ise son dakika biletlerde iki katı ücret talep edebiliyor. Hızlı tren €25 iken "Roma-Napoli" otobüsü için €20 görmüşlüğüm vardır!


Bazen, bazı firmalarda bileti otobüs içinde de temin edebilirsiniz. Resmi olmayan bu işlemde, sürücü parayı muhtemelen cebine indiriyor. O yüzden internette gördüğünüz fiyat ne ise onda diretin, çünkü o size yüksek fiyat çekecektir. Zira otobüs zaten bomboş gidiyor, sürücü de o parayı kaçırmak istemez!  Evet yanlış duymadınız, otobüsler büyük tatillere veya hafta sonuna denk gelmezse neredeyse bomboş gidiyor. Biletler numarasız satılıyor. İlk gelen istediği koltuğu kapar yani. Siz de istediğiniz koltuğa yaylanıp yerleşebilir, hatta koridoru kapatarak tüm koltuklara birden uzanabilirsiniz. Çekinmeyin hepsi öyle yapıyor, yoksa sekiz saat yolculuk nasıl çekilecek değil mi!
Araç içinde wi-fi ve priz çoğunlukla mevcut, eh bu vakit geçirmenizi sağlar işte! Dikkat bazılarının kotası sınırlı veya youtube için erişim kısıtlaması var.

Otobüs içinde ikram olmayacağı için, kendi yemeğinizi temin etmeniz çok önemli. Özellikle de su! Otobüslerin çoğunda tuvalet var, ayrıca tuvalet molası da veriliyor. Megabus dışındaki firmaların otobüsleri Mercedes-Benz, Neoplan, Setra, Volvo, Iveco gibi markaların otobüsler ve daha rahatlar. Ama Megabus genelde daha ucuz!

Bazı firmalar, valiz konusunda çok hassas, sırt çantasını bile içeri almayan var. Hatta bir gün içinde kamera ve pasaport olmasına karşın çantamı aşağı koydurmak isteyen bir FlixBus sürücüsüyle kavga bile ettim! İtalyanca başlayan tartışmamız en son benim Türkçe onun İtalyanca saydırması ile bitmişti. Değerli eşyalarınızı hep yanınızda taşıyın, genelde otobüs sürücüsü aynı zamanda muavinlik yapıyor. Yani valizleri de o koyuyor, biletleri kontrol edip otobüse de o alıyor. Bilet demişken, çoğunda mesaj veya elektronik bilet geçerli. Son dakika almadığınız sürece bilgileriniz sürücüye verilmiş oluyor.


Uçak


Napoli havalimanı küçük demiştim fakat buradan bir çok noktaya uçuş var. THY'nin direk uçuşlarının yanında Napoli Alitalia için bir merkez üssü, ayrıca düşük bütçeli uçuş firması Easyjet de buradan bir çok noktaya düzenli olarak uçuyor. Maalesef Ryanair'ı burada görmek mümkün değil. Bunun için Roma'ya geçmemiz gerekiyor. Roma'daki iki havalimanından da Ryanair'ın bir çok noktaya çok düşük fiyatlara uçuşu var. Örneğin ben Roma-Fas uçuşunu gidiş-dönüş €60'ya getirmiştim, ki önceden alsam daha da ucuz olacaktı.
Bu noktada size tavsiyem, erkenden Ryanair ve EasyJet'in bilet fiyatlarını incelemeye başlamanız. Ne kadar erken o kadar ucuz.
Buradaki yazımda ucuz uçuş firmaları için önemli noktaları anlattım. Detaylı bilgi edinebilirsiniz.



Deniz yolu


Deniz yolu  Napoli'nin önemli bir gelir kaynağı. MSC Cruises firmasının burada bir merkezi mevcut. Bir çok cruise gemisi de limana uğruyor. Buradan cruise tatiline çıkabilirsiniz.
Metroda sürekli reklamı dönen firma Grimaldi Lines idi.



Napoli çevresinde "Ischia", "Capri" gibi meşhur adalar var. Limandan sürekli feribot seferleri ile bu adalara gezmeye gidebilirsiniz. Yalnız bu kadar kısa mesafe için oldukça pahalı biletleri var. Gezi yoğunluğumdan gitme fırsatım olmadı, iyi ki de olmamış. Fena mı Napoli'ye gitmek için bir bahanem var! İki adayı da çok övüyorlar. Capri görece pahalı olup, Ischia daha mantıklı bir tercih olabilir. Bir daha Napoli'ye gidince kesinlikle adaları da keşfedeceğim!



Yarım saat yazayım diye girdim, laf lafı açtı epeyce bir yazı çıktı ortaya. Umarım okuyana faydası olur. Bazı ayrıntıları atmak zorunda kaldım. Zaman zaman diğer yazılarıma o ayrıntıları da ekleyeceğim. Bittiği zaman oldukça detaylı bir rehberin ortaya çıkacağını düşünüyorum.

Sevgilerle

14 Ekim 2016 Cuma

Erasmus belgeleri - Marmara Üniversitesi

Başlık da Wikileaks belgeleri gibi oldu ama bu iş de biraz öyle!

Nasıl yani? Biz bu belgeleri hazırlarken bazen yetkililerden kerpetenle laf aldık, epeyce bir yazı okuduk. Bazı konularda ise tam bir belirsizlik hakimdi ama biraz uğraşı ile hepsinin üstesinden geldik.


Uluslararası ofisin sayfası başvuru kaynağımız olacak. Buradan yapılan duyuruları sıklıkta takip etmekte fayda var. Geçtiğimiz yıl ofis görüşme saatlerine bir takım sınırlamalar getirdi. Bu saatler dışında işlem yapmanız veya bir şey sormanız pek mümkün değil. Bununla birlikte ofis e-posta yoluyla iletişime açık ve belgelerin bir kısmını da e-posta olarak kabul ediyor.
Buradaki önemli nokta, e-posta iletildikten sonra ofis aranıp sözlü teyit alınması. Aksi takdirde gelen yüzlerce e-postanın arasında sizinki de kaynayabilir. Belgeleriniz işleme alınmaz vs bu iş böyle uzar gider, yani teyit almak önemli.

İpucu: Nazik bir şekilde, tıp fakültesinden geldiğinizi, artık stajyer doktor olduğunuzu hastanenin Pendik'te olduğunu, stajlara devam zorunluluğunu, bazı hocaların bu konuda sıkıntı çıkardığını anlatıp, biraz rica ederseniz istisnai olarak sizinle ilgilenebilirler. Tabi bu şekilde ofisi istismar etmeyin, bu yolu zor durumlarda kullanın. 



Şimdi belgelerimize bakalım,


A. Hareketlilik Öncesi
B. Hareketlilik Esnası
C. Hareketlilik Sonrası



olarak üç zaman dilimi içerisinde bazı belgeleri, verilen süre içinde tamamlamanız oldukça önemli.

Sayfada yeteri kadar açıklama yapılmış, kısaca bazı bilgilendirmelerde bulunacağım.

A.Hareketlilik Öncesi



Başvuru formu / Application Form


Bu belge misafir eden okul tarafından size online veya yazılı olarak sunuluyor. İletişim bilgilerinizin Erasmus+ koordinatör tarafından karşı kuruma iletilmesinden sonra, karşı okul size e-posta/posta yoluyla haber verip bazı bilgilendirmeler yapacak. Bu bilgilendirmelerde, gidilen döneme göre hangi tarihlerde hangi işlemlerin yapılacağı yazıyor.
Federico II için, bir süre sonra size e-posta yolu ile bir kullanıcı kodu ve şifresi veriliyor. Okulun BYS'ye benzer sistemine girip bilgilerinizi doğrulunu teyit ediyorsunuz. Böylece işlem tamamlanmış oluyor. Karşı kurum ile ilk kez iletişime geçtiğinizde biraz şaşırabilirsiniz. Zira Federico II'ya attığım tüm resmi e-postalara, gayet özensiz, gayri resmi cevaplar geldi. Daha İtalya'ya gitmeden kültürünü hissetmeye başladım, adamlar çok rahatlar. Yine de siz resmi yazın ki ciddiye alsınlar.


Kabul mektubu / Acceptance Letter


Başvuru formundan sonra, karşı kurum size belirtilen tarihlerde kabul mektubu gönderecek. Bu mektup çok önemli. Gerek vize işlemleri gerek hibe işlemleri için kilit rol oynuyor.
Burada öğrenim süreniz belirtiliyor. Benim belgemi posta yoluyla okula iletmişler. Bir çok yazışmanın ardından mutlu mesut almaya gittiğimde gördüm ki program bitişi temmuz olarak yazılmış. Yani altı değil beş ay olarak yazılmıştı, Federico II'nun genel programına göre otomatik bir belge hazırlanmış ve gönderilmiş.  Durumu karşı ofise bildirince, tıp fakültesi koordinatörü onaylarsa uzatabileceğini belirtti. Bu sefer tekrar bir takım (Son zamanlarda CAPSLOCK ile yazıyordum.) yazışmaların ardından Ağustos olarak değiştirilmiş belgemi 2-3 gün içinde e-posta yoluyla aldım. Peki ya ıslak imza? Renkli çıktı ile gittiğim İtalyan konsolosluğu bunu pek önemsemedi, fakat başka zamanda veya başka konsolosluklarda sorun çıkabilir dikkat! O yüzden belgeleri sıkı takip edin durumlarını sürekli soruşturun.

Öğrenim Anlaşması / Learning Agreement


Karşı kurumun size göndereceği "Learning Agreement" formunu itina ile dolduruyoruz. Kurum koordinatörüne imzalattıktan sonra karşı kuruma iletiyoruz. Onlar da imzalayıp size geri gönderecek.
Tüm belgelerde olduğu gibi bu da ofise iletilecek.
Ayrıca tüm belgelerin üçer kopyasını hazırlanmanız faydalı olur. Böylece bir kopya kendinizde, bir kopya kurum koordinatörünüzde, bir kopya da uluslararası ofiste kalabilir.

Akademik Eşdeğerlilik Belgesi


Bu belge sizin hangi dersleri alacağınızı gösteriyor. Bu konu biraz keşmekeşli. Eğer daha önceden birilerinin gittiği bir üniversiteye gidiyorsanız, onların belgeleri üstünden bir çalışma yapmak faydalı olacaktır. Biz bir üst dönemin programını neredeyse hiç bozmadan geçirdik. Bazı ufak değişiklikler yapmak gerekebiliyor. Bu sebeple dönem başlamadan konu üzerinde fikir sahibi olmalısınız. Çünkü buradaki derslerinizi de ona göre seçmeniz ve BYS'ye işletmeniz gerekecek.

4. sınıflar için tavsiyem, dahiliye stajını kesinlikle burada almaları, üstüne diğer stajları eşleştirmeleri. İstenirse dahiliye de orada alınabilir, fakat Erasmus şartlarından ötürü aynı verimi alamayabilirsiniz.
Dersleri eşleştirirken dikkat edilecek noktalar, buradaki dersler ile oradaki derslerin aynı öğrenim hedeflerini içeriyor olması, isim ve program benzerliği. Bunlarda bir sıkıntı olursa "Fakülte Kurulu'nda" belgeniz onaylanmayabilir. Bu kurul belli aralıklarla toplanıyor, bu sebeple süre kaybetmemek için bir sonrakine yeni belgeniz hazır olmalı. Bu konuda şüpheniz varsa, kurum koordinatörü ile durumu görüşmeli ve görüşlerini almak faydalı olur.

Federico II için stajları eşleştirmek oldukça kolay. Derslerin hemen hemen hepsinin eşiti var. Yalnızca bazen bir staj bloğu için oradan 3-4 farklı ders almanız gerekebiliyor. Bu da stajların sayısını arttırıyor, tabi bunu orada gayri resmi bir şekilde çözebilirsiniz.


Vize/Pasaport ve yabancı dil yazısı


Bu belgeler uluslararası ofis tarafından hazırlanır. Bürokratik işlemlerinizi kolaylaştırmak içindir.
Yabancı dil yazısı, karşı kuruma yabancı dil seviyenizi kanıtlamak için hazırlanabilir, veya hazırlık okuduysanız transkriptinizde dil seviyeniz belirtilmiştir.

Vize yazısı herkes için önemli, karşı kurumun kabul yazısının yanında elinizi kuvvetlendiren bir diğer belge. Asıl işlevi ise, hibe alıyorsanız bunun yazılı olarak konsolosluğa kanıtıdır.

İtalyan konsolosluğu vize için, kalınacak gün*€30 miktarında parayı hesabınızda görmek istiyor.

6 ay/180 gün*€30 =  €5400 hibesiz kişiler için hesapta istenen miktar. (Karşılığı kadar TL, $ veya başka bir para birimi olabilir.)
6 ay*€500 = €3000 size ödenecek hibe miktarı

Geriye kalan tutar €2400 ise hibe alanlar için hesapta olması gereken minimum tutar. Burada dikkat edilecek nokta, hesabın kendi üstünüze olmasıdır. Evet kimse demez mi sen öğrencisin bu kadar parayı nereden buldun? Konsolosluk sormuyor, parayı kendi hesabında göster yeter diyor. Hesap yeni mi açılmış ona da bakmıyor. Yani geçici hesap açıp vize alındıktan sonra kapatılabilir. 

Pasaport yazısına gelecek olursak, eğitim, spor, kültürel vb faaliyetler için öğrencilerin yurt dışına çıkışlarında pasaport harcından muaf alma hakkı vardır. Pasaport süresi 6-24 ay olarak belirlenir, genelde 12 aylık olarak verilir. Bu sebeplerle yurt dışına çıkıyorsanız, fakülteye bir dilekçe ile durumu belirtiyorsunuz. Fakülte de size pasaport yazısı hazırlıyor. Bunu uluslararası ofisten almak zorunda değilsiniz yani. Aldığınız belge ıslak imzalı olmalı sonra Bostancı'da bulunan vergi dairesi gidip belgenize mühür ve imza vurduruyorsunuz ve artık harçtan muafsınız! Bankaya sadece pasaport defter bedelini yatırıp, pasaport yenilemeye giderken bunu da yanınızda götürüyorsunuz. Bu kadar basit!

İpucu: Interrail için de bu haktan yararlanabiliyorsunuz. Eğer fakülteniz bunun için belge hazırlamak istemezse, biraz araştırma yaparak yurt dışında yapılan bölümünüzle ilgili bir etkinliğe katılmak istediğinizi belirten bir dilekçe ile yine aynı belgeyi temin edebilirisiniz.


Öğrenci sözleşmesi


Bu belge kendi üniversiteniz ile aranızda olan bir sözleşmedir. Vize aldıktan sonra ofise gidip bir takım belgelere imza atıyorsunuz. Neye imza attığınızı merak ederseniz, bir kopyasını isteyebilirsiniz.

Hibeli öğrenciler ise önce, Halkbank Kuyubaşı şubesinde vadesiz euro hesabı açmalılar. Şubeye gidince durumu belirtin onlara, size doldurmanız için bazı belgeler verecekler.

Kısaca hibeden bahsedelim. Gideceğiniz ülkelere göre farklı miktarlarda hibe alıyorsunuz. Sitedeki tabloda miktarları ve ülkeleri görebilirsiniz. Üniversite ilk olarak verdiğiniz belgelere göre kalacağınız süre üzerinden ödenecek hibeyi hesaplıyor ve %80 kadarını zamanı gelince belirtilen hesaba aktarıyor. Belgeleri ne kadar önce tamamlayıp bitirirseniz, hibenize de o kadar erken kavuşursunuz. Benimkisi vardıktan bir ay sonra yatmıştı. Ofis mail ile belirtince haberim olmuştu. Hibenin geri kalan %20lik kısmı ise, ülkeye dönüp belgelerinizi eksiksiz teslim etmeniz ve derslerinizi saydırmanız halinde aynı hesaba epeyce bir süre geçtikten, siz onu unuttuktan sonra, yatırılıyor.

6 aydan fazla kaldığınızda ek günler için size ek ödeme yapılmıyor. Belirttiğiniz süre 6 aydan kısa iken, uzaması halinde, oradayken ofise belgelerle ispat ederseniz, ek günler için ödeme yapılır. Bununla birlikte yine maksimum ödeme 6 aya kadar olur.
Belgelerde belirttiğiniz süreden önce dönmeniz halinde, dönüşünüzde yapılan hesaplamalara göre, fazla yatırılan kısım, %20lik geri ödeme kısmından düşürülür. Eğer eksi bakiyeye düşerseniz okula borçlu çıkarsınız.

İpucu: Hibe genelde siz vardıktan sonra yatıyor. Bu sebeple hesabı aile bireylerinizden biriyle açmanız, onlara hesabı kontrol etme hakkı tanır.
Bu mümkün değilse internet bankacılığı üstünden de işlerinizi halledebilirsiniz.
Hibenin zaten %80lik kısmı yatacağı için öğrenim sürenizi alabileceğiniz en üst sınırdan alın. Bu sayede erken dönseniz bile yaklaşık olarak %20lik kısımdan mahrum kalırsınız. Fakat bu durumda alacağınız net hibeyi peşinen almış olursunuz. 



OLS Lisansı


Açılımı Online Linguistic Support olan, AB tarafından hazırlanmış güzel bir sistem. Amaç öğrenim değişimi boyunca yabancı dilinizi geliştirmek. Bu sebeple gideceğiniz ülkenin dilini seçmek önemli. Bir takım dersler ve materyaller içeren sisteme ofisin göndereceği şifre ile kayıt oluyorsunuz. Belirli bir süre içinde, değişim öncesinde bir sınava giriyorsunuz. Dönünce yine belli bir süre içinde bitirme sınavına giriyorsunuz. Sonunda ne kadar ilerlediğinizi görebilir ve AB içinde geçerli bir dil belgesi alabilirsiniz. Bu sistemi kullanmadığıma çok pişmanım! Zira yabancı arkadaşlar bundan oldukça yararlandı. Önemli nokta, site tablette çalışmıyor bunun için bilgisayara ihtiyacınız var. Ben notebook götürmediğim için kullanamadım.

Gitmeden önce vakit ayırıp o ülkenin diline biraz aşinalık kazanır, bu sistem üzerinden de çalışırsanız Erasmus ortamında yabancı dilinizi geliştirmek, yeni bir dil öğrenmek hiç de zor değil.

Pasaportun vize ve kimlik sayfaları

Gidiş uçak bileti

Öğrenci belgesi


B. Hareketlilik Esnası


Varış konfirmasyon Formu / Arrival form


Bu belgeyi karşı kurumun uluslararası ofisinden vardığınızda alacaksınız ve e-posta yoluyla kendi uluslararası ofisimize göndermelisiniz.
Bunu ne kadar erken alırsanız o kadar iyi, hatta mümkünse uçaktan iner inmez ofisin kapısına dikilin.
"Varış belgesi" ve "Ayrılış belgesi" önemli, eğitim süreniz buna göre hesaplanacak ve dönüşte hibe miktarınız da bu süreye göre yeniden hesaplanacak. 


Ders değişikliği


Olur da yaptığınız programda bir sıkıntı çıkar değiştirmek isterseniz, o zaman "Learning Agreement" belgesinin sonunda değişiklik kısmı var. Oradaki gerekli yerleri doldurup, karşılıklı olarak bölüm koordinatörlerinize imzalatarak bu işi çözebilirsiniz.

C. Hareketlilik Sonrası


Katılım Sertifikası / Cerificate of Attendance


Ayrılış belgesi dediğim bu belge, varıştaki belgenin aynısı. Bu sefer giriş tarihinizle, çıkış tarihiniz yazıyor. Yine hem karşı kurumun belgesi hem de Marmara'nın belgesi hazırlanabilir. Mümkün olan en geç tarihte alınması faydalı olur. Bunu yapayım derken de ofisin tatile çıktığı vakte denk gelmeyin, eldeki bulgurdan da olmayın. Bu yüzden ofisle yazışıp randevu almak faydalı olur.


Transkript


 Karşı kurumun bölüm koordinatörü bu belgeyi, sizin oradayken doldurmanızı istediğini, staj-ders belgelerini teslim etmenizden sonra hazırlayacak. İtalya'da her zamanki gibi belge işlemlerini yaptırmak büyük sıkıntı. "Bugün git, yarın gel" yapıyorlar. Tüm belgeleri zamanında teslim etmeme karşın, koordinatör  bir türlü transkiptimi hazırlamadı. Bir aydan bir süre sonra artık, "Yarın bu belgeyi teslim etmem gerek yoksa Erasmus programın yanacak." konulu bir e-posta atınca, transkriptim ışık hızıyla ulaştı.

Çevrimiçin Bireysel Katılımcı Formu

Basit bir form. Epey bir süre sonra kayıtlı e-posta adresinize geliyor.
Programdan memnun kaldınız mı, gönderen kurum, gittiğiniz kurum nasıl iletişim kurdu vs şeklinde sorulardan oluşuyor. Yanıtlanması zorunlu, çok vaktinizi almıyor.  

Dönüş Seyahat Bilgileri


Uçak biletiniz, biniş kartları ve pasaportunuzdaki giriş çıkış mühürlerinin olduğu sayfanın fotokopisini ofise teslim ediyorsunuz.

Akademik Tanınma Belgesi


Bu formu transkriptiniz ve "Learning Agreement" belgesine göre doldurup, fakülte koordinatörüne iletiyorsunuz. O gerekli işlemleri yaptıktan sonra, aldığınız notlar BYS'ye işlenmiş olacak. Açıklama kısmında DP (Değişim Programı) yazacaktır. Eğer İtalya'da iseniz aldığınız notlara gururla bakabilirsiniz.

Öğrenci Bilgi Formu


Bir takım bilgileri, öğrenci belgesi kimlik numarası vs doldurduğunuz basit bir form.


Evet oldukça fazla belge varmış gibi gözüküyor. Fakat gözünüz korkmasın, belgeleri sıkı takip ederek, ilgilileri sıkıştırarak tüm işlemlerinizi çözebilirsiniz.
Sonunda Erasmus varsa bu kadar belge işi de doğal olarak çekiliyor.