Genellikle gece hayatı ile bilinen Lviv'in aslında bundan çok farklı bir yer olduğunu ve kültürel anlamda çok daha fazlasını vaat ettiğini söyleyebilirim. Çeşit çeşit oyuncak gibi şekerlemelerin satıldığı dükkanlar, tematik kafe ve barlar, noel pazarı, büyük ve süslü operası ile Sovyet ve Avrupa ruhunu bir arada yaşabileceğiniz rengarenk bir şehir!
Ben de Çernobil'e giden yola, İstanbul'dan direk ulaşım imkanı da olduğu için Lviv ile başlıyorum. Hem de okuduğum kadaryıla Lviv ve Kiev ülkenin iki farklı ruhunu yansıtıyor.
Başlamadan önce belirteyim benim gittiğim dönemde Ukrayna'da Uber kullanmak serbestti ve ücretler oldukça makuldu, ayrıca bizim Bitaksiye benzer Uklon uygulaması da mevcut. Bu iki uygulama hem size çok kolaylık sağlıyor, hem de normal taksiden daha uygun fiyat veriyor. Bu uygulamaları kullanırsanız nereye, hangi yol üzerinden, ne kadar ücrete gideceğinizi hem önceden bilir hem de dolandırılmazsınız. Ayrıca kredi kartınızı da tanımlarsanız nakit parayla da uğraşmadan araçtan inebilirsiniz.
Havalimanından iner inmez, wi-fi üzerinden hemen bir Uber aracı çağırarak airB&B'den tuttuğum eve geçtim. Tuttuğum ev şehir merkezine yürüyerek 10dk mesafede Sovyet öncesi dönemden kalma eski bir binadaydı. Ev sahibi kısaca bana evi gösterdikten sonra şehir hakkında genel bilgiler verdi. Bu arada ev dediğime bakmayın toplam 20 metrekare var ya da yoktur, ama itiraf etmeliyim ki Lviv'in soğuk havasında bu ev oldukça sıcaktı. Isıtma sistemi son derece güzel çalışıyordu.
Hemen kendimi Lviv sokaklarına attım, evin olduğu mahalleden Lviv eski şehir merkezine giderken etrafımı dikkatlice inceliyordum, karşımda ne tam bir Sovyet ruhu vardı ne de tam bir Avrupa şehri. Eski tramvaylar ve troleybüsler ile yıpranmış arnavut kaldırımı yolları kucaklayan gri büyük binalar daha çok sovyet havası veriyordu. Fakat şehir merkezine gelince bu hava birden kayboldu, çünkü Lviv merkezi oldukça canlı ve renkli gözüküyordu, daha çok bir orta Avrupa şehri gibiydi. Meydanda bir belediye binası ve etrafında renkli taş binalar altlarında kafeler ile canlı bir hayat sunuyordu.
Akşamları çok canlı olan Lviv merkezine girişte sizi opera binası karşılıyor. Eskiden şehrin tam ortasından akmakta olan bir derenin ıslah edilerek üzerine kazıklar ile kurulan bu opera binasının alt katından dehlizlere açılan kapılar olduğu biliniyor ve zamanla bunun üzerine şehirde çeşitli efsaneler de türemiş. Şimdilerde burada bir restorant hizmet veriyor, dehlizleri görmek için burayı ziyaret edebilirsiniz. Bu güzel binada gerçekleştirilen performanslar da bir o kadar başarılıymış, fiyatlar ise oldukça uygun fakat önceden yer ayırtmazsanız bilet bulmakta zorlanabilirsiniz. Maalesef benim gittiğim dönemde opera tatilde olduğu için herhangi bir performans izleme şansım olmadı. Siz mutlaka gidin!
Şehir merkezi oldukça küçük, Kadıköy Çarşı-Moda kadar bile büyük değil. Haliyle kaldığınız süre boyunca genellikle aynı yerlere geliyorsunuz. Rynok meydanında bulunan belediye binasının saat kulesi oldukça güzel, aktif olarak belediye binası hizmeti veren bu binanın içinden çatıya çıkıp Lviv'e yukarıdan şöyle bir bakabilirsiniz. Ama baya bir merdiven çıkmanız gerekecek! Tam çıkışta ise hala çalışan saat mekanizmasını görebilirsiniz. Meydanın arka köşesinde bulunan siyah bina ise görüntüsü ile turistlerin ilgisini çekiyor. Kimisine göre yapımında kullanılan taşların zamanla oksitlenmesi ile bu hale gelirken kimilerine göre ise ısınma amacıyla kullanılan yakacaklardaki isin zamanlar bina üzerinde birikmesi ve hiç temizlenmemesinden kaynaklanıyor. Ayrıca kurallara göre bu meydandaki binların 3 adet penceresi olabilirmiş. Çoğunlukla da öyle, arada kural bozan yok mu derseniz, var gibi gözükse de aslında iki ayrı binanın birleştirilmesi ile oluşmuş bir durum olduğunu öğreneceksiniz.
Meydanın bir diğer köşesinde ise eski bir eczane bulunuyor. Burada yüzlerce şişe ve esansı görmek mümkün, eh ne de olsa zamanında eczacılar birer simyacı, kimyagerdi ve ellerindeki tarife göre çeşitli karışımlar ile ilaçları hazırlıyorlardı.
Şehir içinde irili ufaklı bir çok kilise mevcut. Bunlardan benim ilgimi en çok çekeni Dormition kilisesi ve arkasındaki 3 azizler şapeli oldu. Hemen bir yan sokaktaki Dominik kilisesi de görülmeye değer. Bu çevrede bir de ikinci el pazarı oluyor. Sovyet döneminde kalma şeyleri bulabileceğiniz minik bir pazar, eğer Kiev'e devam edecekseniz burayı pas geçebilirsiniz zira Kiev'de çok daha fazlası var!
Ivan Franco parkı hemen üniversite karşısında güzelce bir şehir parkı. Yerel halk ve üniversite öğrencileri buraya çok sık geliyorlar. Gün içinde oturup biraz dinlenip kitap okuyabileceğiniz bir nokta. Ben çıkmadım ama şehrin ufak bir de tepesi bulunuyor, yine buradan panaromik şehir manzarası seyredilebilir.
Heineken deneyimine benzer bir yer olarak Lvivarnya'yı deneyebilirsiniz. Fiyatına göre fazla bir şey vaat etmediği için gezmemiştim ama buranın hemen yanından salı pazarı benzeri bir pazar olan Krakivsky pazarına çıkıyorsunuz ki yerel hayatı gözlemlemek için güzel bir yer. Farklı bir ürün görürüm diye düşünmüştüm ama pek de öyle olmadı, çoğu ürün ya Türkiye'den ya da Çin'den gelme. Eh Türkiye'den gelenler de zaten bize göre pahalıya satılıyordu. Yalnız çok fazla şapka çeşidi olan bir şapkacıdan rus malı güzel bir şapka aldım. Buranın soğunu ancak bu keser!
Bir de yılbaşı zamanı kurulan sokak pazarları var ki burada çok güzel hatıralık eşyalar satılıyor. Mutlaka kendinize göre bir şey bulursunuz. Eğer kış zamanı giderseniz meydanın bir yanına kurulan buz pateni pistine girebilirsiniz. O zaman buz pateni kaymayı bilmediğim için denememiştim, hoş yine çok iyi bildiğim söylenemez ya! Siz yine de dikkatli olun!
Yeme&içme
Puzata Hata, Ukrayna'da ekonomik, yöresel ve hızlı yemek için ideal adreslerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Bizim balkan lokantası gibi düşünün. Gezim boyunca çeşitli yöresel yemeklerini burada deneme şansım oldu, sizlere de mutlaka tavsiye ederim. Hoşunuza giden yemekleri not edip daha sonra daha kaliteli bir restoranda da yiyebilirsiniz. Özellikle borş çorbasını çok sevdiğimi belirtmeliyim.
Size farklı olarak Trapezna isimli bir restorandan bahsedeyim. Kilise altında bir mahzene kurulmuş olan buraya tam bir ortaçağ hanı havası verilmiş. Basık bir tavanda etrafınız taş duvarlar ile örülü, hemen hemen her şey ahşap ve loş aydınlatma ile arkaplanda çalan müzik size Geralt ile bir Witcher bölümündeymişsiniz hissini yaşatıyor. Menüleri ise manastır el yazmaları gibi hazırlanmış, eski tipte kril yazısı ve çeşitli ikonaları içeren resimleri incelemekten ne yiyeceğinize karar vermek biraz zaman alıyor. Ben tercihimi keşiş usulü manastır borşundan ve tavşan yahnsinden yana kullandım. E tabi yanında bir de kvass olmazsa olmaz! İtiraf etmeliyim ki yemekler oldukça lezizdi ve kendine has bir tadı vardı. Özellikle de borşun ve kvassın o isli tadı hala damağımda diyebilirim. Elbette burası birazcık daha pahalı ama kesinlike buna değer.
Pravda Beer Theathre ise isminden anlaşılacağı üzere bira teması üzerine kurulu bir mekan. Giriş katında bira ürtetimi de yapan bu mekanın üst katları restorant&pub olarak düzenlenmiş. Tam ortasında ise her gün canlı bir orkestranın müzik çaldığı bir alan oluşturulmuş. Mekanı özel kılan kısım ise hem kendine has bir orkestrası, hem de menüsünde özel yapım biraları olması. Siz de birasever biriyseyiniz çeşitli özel yapım biraları denemek istiyorsanız kesinlikle burası size göre.
Lviv Çikolata Fabrikası ise size ufak bir Charlie'nin çikolata fabrikası deneyimi yaşatıyor. Şehir içinde bir kaç dükkanı olmakla beraber bence en güzel olanı 4 katlı, hem satış, hem de kafe hizmeti veren şubesiydi. Gün içinde sık sık uğradığım bu mekanda çeşit çeşit çikolatalar, sıcak içecekler sizi kendinizden geçirecek. Özellikle de soğuk ve karlı bir günde çatı katındaki sıcacık ortamdaki mis gibi bir sıcak çikolata harika oldu! Ayrıca taze hazırlanan bitki çaylarını da deneyebilirsiniz.
Lviv Çikolata Fabrikası ise size ufak bir Charlie'nin çikolata fabrikası deneyimi yaşatıyor. Şehir içinde bir kaç dükkanı olmakla beraber bence en güzel olanı 4 katlı, hem satış, hem de kafe hizmeti veren şubesiydi. Gün içinde sık sık uğradığım bu mekanda çeşit çeşit çikolatalar, sıcak içecekler sizi kendinizden geçirecek. Özellikle de soğuk ve karlı bir günde çatı katındaki sıcacık ortamdaki mis gibi bir sıcak çikolata harika oldu! Ayrıca taze hazırlanan bitki çaylarını da deneyebilirsiniz.
Cafe Mazoh, Sacher Mazoch ile anılan mazoşizmi tema edinen bir pub&restoran. Burası turistler tarafından çok ilgi görüyor. Girişten itibaren bir kırbaç sesi duyduğunuz, garsonlar tarafından size uygulanmaktan geri kalınmayan bir kıraç bu, değişik bir yer! Kafede seyircilerin aktif katılımı ile çeşitli performasnlar sergileniyor. Bunlar genelde size acı çektirmek üzerine kurulu oluyor. Olur mu öyle saçma şey demeyin bunun çok fazla meraklısı olduğunu göreceksiniz. Farklı bir deneyim için gidilmeli, ama kendinizi garantiye almayı da unutmayın. Siz iyisi mi benim gibi duvar kenarında bir masayı oturun, biranızı alıp olanları seyredin.
Lviv Kahve evi, kahve yapımının nasıl yapıldığını gösteren bir kahvehane olmakla beraber, arka tarafta kalan ve yerel halkın tercih ettiği camekanlı eski kafe kısmı ile keyifli vakit geçirmek için de ideal bir yer. Kahvenizi yudumlarken, yağan kar altında sokaktan geçen tramvay ve insanları izlemek, güzel bir kış günü için ideal. Burada Türk kahvesi Lviv kahvesi olarak yanında kahve likörü ile geliyor. Yıllardır Osmanlı ile iç içe olan Leh bölgesi kahve kültürümüzden oldukça etkilenmiş ve buna ufak bir değişiklik yaparak likörü eklemiş. Bu arada kahvenin yanında Lviv usulü cheescake güzel bir tercih. Unutmadan buranın hemen karşısındaki muazzam güzel şekerlemeler yapan şekerciye uğramayı unutmayın. Eminim ki camekandaki şekerden yapılmış rengarenk sanat eserlerine ve heykelciklere bakmaktan gözünüzü alamayacaksınız.
Bildiğiniz üzere Rusya Ukrayna'nın doğu sınırını ve Kırım'ı ilhak etmiş durumda, ve ülkenin doğusunda yer yer ayrılıkçı çatışmalar da halen devam ediyor. Kime sorsanız farklı bir düşünce hakim, benim izlenimim ise bir zamanlar zaten Polonya sınırlarında olan Lviv'in daha Avrupa yanlısı olduğu, çoğunlukla Ukraynaca, hatta yer yer de Lehçe konuşulan, ve Rus karşıtı milliyetçi görüşlerin hakim olduğu bir bölge. İlerleyen günlerde ise Kiev, daha Rus yanlısı, Rusça'nın ağır bastığı Sovyet ruhu oldukça hissedeceğim bir yer olarak karşıma çıkacak.
Hal böyle olunca da Ukrayna bağımsızlığına atıfta bulunan Kryivka isimli kafeye gitmemek olmaz tabi ki! Kryivka, yerel halkın da sevdiği bir yeraltı sığınağı şeklinde tasarlanan başka bir tematik kafe. Girişte parola sorulan bu yere girmek için "Slava Ukraini" (Çok yaşa Ukrayna!) demeniz gerekiyor. Tabi ki başımda gündüz pazardan aldığım kalpağım ve bıyıklarım ile sorgusuz sualsiz içeri alınıyorum. Haha! Bir yere gidince oranın yerlisi gibi olmak kadar sevdiğim bir şey yok!
2 gün Lviv'in tadını dolu dolu çıkarttıktan sonra sabah erkenden tren istasyonuna geliyorum. Biletimi internetten almıştım, çıktısını gösterdikten sonra 6 kişilik kompartmanda cam kenarındaki yerimi alıyorum. Tren oldukça modern ve güzel. Dün gece başlayan kar ise hafif hafif devam ediyor. Birazdan ayrılış düdüğü çalıyor ve tren ağır ağır istasyondan ayrılıyor, önümüzde Ukrayna bozkırlarını aşıp Kiev'e giden oldukça uzun bir yol var. Sonrasında ise beklenen gün Pripyat ve Çernobil keşfi!
Bildiğiniz üzere Rusya Ukrayna'nın doğu sınırını ve Kırım'ı ilhak etmiş durumda, ve ülkenin doğusunda yer yer ayrılıkçı çatışmalar da halen devam ediyor. Kime sorsanız farklı bir düşünce hakim, benim izlenimim ise bir zamanlar zaten Polonya sınırlarında olan Lviv'in daha Avrupa yanlısı olduğu, çoğunlukla Ukraynaca, hatta yer yer de Lehçe konuşulan, ve Rus karşıtı milliyetçi görüşlerin hakim olduğu bir bölge. İlerleyen günlerde ise Kiev, daha Rus yanlısı, Rusça'nın ağır bastığı Sovyet ruhu oldukça hissedeceğim bir yer olarak karşıma çıkacak.
Hal böyle olunca da Ukrayna bağımsızlığına atıfta bulunan Kryivka isimli kafeye gitmemek olmaz tabi ki! Kryivka, yerel halkın da sevdiği bir yeraltı sığınağı şeklinde tasarlanan başka bir tematik kafe. Girişte parola sorulan bu yere girmek için "Slava Ukraini" (Çok yaşa Ukrayna!) demeniz gerekiyor. Tabi ki başımda gündüz pazardan aldığım kalpağım ve bıyıklarım ile sorgusuz sualsiz içeri alınıyorum. Haha! Bir yere gidince oranın yerlisi gibi olmak kadar sevdiğim bir şey yok!
2 gün Lviv'in tadını dolu dolu çıkarttıktan sonra sabah erkenden tren istasyonuna geliyorum. Biletimi internetten almıştım, çıktısını gösterdikten sonra 6 kişilik kompartmanda cam kenarındaki yerimi alıyorum. Tren oldukça modern ve güzel. Dün gece başlayan kar ise hafif hafif devam ediyor. Birazdan ayrılış düdüğü çalıyor ve tren ağır ağır istasyondan ayrılıyor, önümüzde Ukrayna bozkırlarını aşıp Kiev'e giden oldukça uzun bir yol var. Sonrasında ise beklenen gün Pripyat ve Çernobil keşfi!